Gerçeğe doğru bakmak için yeni bir kitap: Yamuk Hakikat
Editörlüğünü Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Yrd. Doç. A. Nevin Yıldız Tahincioğlu’nun yaptığı Yamuk Hakikat kitabı, toplumsal sorunlara odaklanarak günümüz medyasının halini gözler önüne seriyor.
Yamuk Hakikat, alanında uzman iletişim akademisyenleri ve deneyimli gazetecileri bir araya getiriyor. Kitapta toplumsal cinsiyet, çocuk hakları, ifade özgürlüğü, cezasızlık gibi konular, örnek olaylar üzerinden ele alınıyor. Kitapla ilgili GÖRÜNÜM’ün sorularını yanıtlayan Yıldız Tahincioğlu, insan haklarıyla ilgili konuların yalnızca kuramsal olarak değil, bu meselelerle ilgili derdi olan insanlar tarafından değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Tahincioğlu, kitapta teorik ve pratik niteliği yüksek gazetecilerin yanı sıra hak savunucularının da bulunduğu söyledi.
Yıldız Tahincioğlu’nun sorularımıza verdiği yanıtlar:
Editörü olarak kitabı ve hazırlık sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kitapta uzman gazetecilerin yanı sıra insan hakları ve medya ilişkisini farklı açılardan ele alan çok sayıda akademisyenin yazısı var. Bunların bir bölümü hocalardan oluşuyor, bir bölümü de lisansüstü eğitimini yapan ve benim de daha önce İnsan Hakları ve Medya dersimi alan öğrencilerimin makalelerinden oluşuyor. Hem akademik hem de pratik anlamda bu işi dert edinen, sahada da olan insanların bu konuya ilişkin işlerine de yer verdik. İnsan hakları alanı sadece kuramsal bağlamda teorik alanda çalışılabilecek bir konu değil, esasında bu konuyla ilgili derdi olan insanların çalışması gereken bir konu. Eğer pratikte ne olup bittiğinden haberdar değilseniz akademik olarak da çok mesafeli, soğuk ve işin özüne değmeyen yayınlar üretiyorsunuz. Kitapta yer alan isimlerin tamamı bu konuyla ilgili derdi olan insanlar. Hem pratikten hem de teoriden anlayan ve bunları bir araya getirebilen gazeteciler dışında bir de halk savunucusu var. Gündem Çocuk Derneği’nin kurucularından Ezgi Koman da çocuklarla ilgili yazdı. Kitabın temel derdi insan hakları alanındaki ihlallerin medyadaki temsillerini ele almak ve aynı zamanda hakikatin bu anlamdaki kuruluş biçimini bu alanda da gösterebilmek. Gazeteci pratiğinde bunu nasıl yaşıyor, sivil toplum üyesi pratiğinde bunu nasıl dillendiriyor, bir akademisyen bu konuyu nasıl ele alabilir? İnsan hakları ihlalleri bugünlerde kendini meşru şiddet ve cezasızlıkla gösteriyor. Türkiye’de çok yoğun bir şekilde cezasızlık, meşru şiddet var. Kadın hakları, LGBTİ ve farklı tür ihlaller açısından da durum böyle. Cezasızlık ve meşru şiddet meselesinin, özellikle haber benzeri çıktılarda nasıl kurulduğu ve toplumun genelinde nasıl meşrulaştırıldığı sorusundan hareketle yazılmış bir kitap. Kitapta bunun farklı yönlerini göstermek istiyoruz, bir bölümü çocukların uğradığı ihlaller, bir bölümü kadınlarınki; bir yazımız da hayvan hakkıyla ilgili.
İlginç bir ismi var. Kitabın ismini nasıl belirlediniz?
Hakikatin doğrusu var mıdır? Önce bu soruyla başlamak lazım, bu soru çok derin bir akademik tartışmaya neden olabilir. Galip Derviş diye bir dizi vardı, dizinin bir bölümünü izlerken bir sahne beni çok etkiledi. Galip Derviş bir muz resmi çiziyordu, asistanı geliyordu ve resmini tanıyamıyordu. “Bu ne?” diyordu, Galip Derviş “Bu bir muz” diyordu. Karşısında bir muz vardı ona bakarak çiziyordu, asistanı “Neden böyle yaptın?” diyordu. “Muz yamuk olduğu için böyle çizdim” diyordu. Ama muz orada doğru bir şekilde vardı. Asistanı daha sonda muzu yamultup ezerek resimdeki şekle getiriyordu. Bizim medyayla kurduğumuz ilişki de temsil değil inşa içeriyor. Biz, belli ideolojiler çerçevesinde çarpıtılmış olan “gerçekliği” oradan aldıktan bir süre sonra kendi gerçekliğimizi ona uydurmaya çalışıyoruz. Bir çocuğun sokakta öldürülmesi sıkıntılı bir şeydir, hiç kimse buna itiraz edemez. Ama o çocuğun kim olduğu için öldürüldüğü, neden öldürüldüğü sorularıyla medya bunu bizim zihnimizde meşrulaştırılıyor. Bir süre sonra çocukların öldürülebilirliğini kabulleniyoruz. Kendimizle kurduğumuz ilişki hakikatle kurduğumuz ilişkiye yamultulmuş oluyor. Yani sadece kendimizle kurduğumuz ilişki değil, olayla kurduğumuz ilişki de yamultulmuş oluyor.
Böyle bir kitabı hazırlama kararını nasıl verdiniz?
İnsan Hakları ve Medya dersini okuturken çok farklı ve dağınık kaynaklar olduğunu fark ettim. Bu alanda uzun zamandır farklı yönlerde çalışıyorum. Diğer taraftan bunu derli toplu bir doktora dersi olarak vermeye çalıştığınızda bir çerçeve gerekiyor. Bu çerçevenin çok eksik olduğunu görünce bu ders için bir materyal oluşturulabilir, hem pratik hem teorik anlamda “Bir çerçeve nasıl çizilebilir?” sorusunu aklıma getirdim. Derse çağırdığım konuklara, gazetecilere, sivil toplum örgütü üyelerine danışarak “Böyle bir proje yaparsak nasıl olur?” sorusundan yola çıktık. İnsan hakları ve medya ilişkisi genelde temsil meselesi üzerinden çok boyutlu bir şekilde kuruluyor fakat Türkiye’nin kendine özel şartlarında cezasızlık ve meşru şiddet çok önemli. Bunu meşrulaştıran bir araç olarak medya ele alınmıyordu. Ben de oradan bakılmasının gerektiğini düşündüğüm için böyle bir projeye giriştik.
Sizin akademik geçmişiniz de insan haklarına odaklanmış görünüyor. Sizin ağzınızdan bu birikimi öğrenebilir miyiz?
Hacettepe Üniversitesinde öğretim üyesiyim. Doktora tezim namus cinayetlerine ilişkin bir alan araştırmasıydı, daha sonra “Namusun Halleri” olarak yayımlandı. Doktora tezimde de temel eksen, kadına yönelik şiddetin meşrulaştırılma biçimleri, nasıl bir meşru şiddet olduğu ve neden toplum tarafından bu kadar meşru görüldüğü üzerineydi. Namus cinayetleri tezinden sonra benzer bir araştırma yapmak üzere, bu defa göçmenlerin namus algısı üzerine bir araştırma yapmak için TÜBİTAK bursuyla İsveç’e Uppsala Üniversitesine gittim. Orada post doktora yaptım. Orada İsveç’te yaşayan Türkiyeli göçmenlerin namus algısı üzerine çalıştık. Özelikle Fadime Şahindağ cinayeti o dönemde hâlâ etkisini sürdürüyordu. Döndükten sonra benzer alanlarda çalışmaya devam ettim. Türkiye basınında kadınların nasıl temsil edildiği üzerine çalışmalarım oldu. Her zaman sivil toplum örgütleriyle yakın çalıştım. İnsan hakları, LGBTİ, çocuk hakları, genel itibariyle hak meselesiyle ilgiliyim ve bunların medya ve özellikle haber aracılığıyla nasıl ilerletildiğini ya da hak ihlallerinin nasıl normalleştirilerek meşrulaştırıldığı üzerine kafa yoruyorum.
Yamuk Hakikat
Kitabın giriş bölümünde Suavi Aydın’ın Medya ve İnsan Hakları: Bir Varoluş Problemi başlıklı yazısı yer alıyor.
İfade Özgürlüğünden İletişim Hakkına başlıklı birinci bölümde yer alan makaleler;
İfade Özgürlüğü ve İnsan Hakları: Soykütükler, Teodiseler ve Paradokslar (Umut Yener Kara)
İnsanın İletişim Hakkı (Funda Başaran)
Silinmiş Yüzler Karşısında Gazeteci ya da Gazeteciliği Yeniden Düşünmek (Mehmet Onur Yılmaz)
İletişim/Gazetecilik Eğitiminde İnsan Hakları (Besim Yıldırım)
İnternet Ortamının Düzenlenmesi: Özgürlükten Disipline Etmeye Tekno-Siyasal Politika (Mutlu Binark)
Bir “Hakikat” Üretme Aracı Olarak Haber ve Cezasızlığın Normalleştirilmesi (A. Nevin Yıldız Tahincioğlu)
İnsan Hakları Haberciliğinin Olanakları Üzerine başlıklı ikinci bölümde yer alan makaleler:
Türk Basını: “Müslüman, Haanefiyyül-Mezhep, Türkçe Konuşur (Kemal Göktaş)
İktidar Yanlısı Basında Tahir Elçi’nin Son 45 Günü ‘Terörün Elçisi’nden ‘Barışın Elçisi’ne (İsmail Saymaz)
Çocuklar Ölürken Kim, Ne yapar? (Gökçer Tahincioğlu)
Çocuklarla birlikte Başka Bir Medya (Ezgi Koman)
Bir Cinsiyetçilik Pratiği Olarak Türkiye Medyası (Burcu Karakaş)
Örnekler ve Olaylarla Birlikte Söylem Türlerinde Hak Meselesi başlıklı, kitabın son bölümünde yer alan makaleler:
Türkiye’de Çerkes Medyası Örneği Guşıps Üzerine (Burcu Şenel)
Al İt, Kara İt, Hepsi Bir İt! İnsan, Postmodern Hayvan ve Sivas (Ahmet Emin Bülbül)
Yeşil Kapitalizm: Çevre Hakkını Yeniden Düşünmek (Duygu Öktem İncesu)
Haberi Duyur
Kısa Adres: http://gorunum.tk/13382
Yol: Ana sayfa » Yazılar » Gerçeğe doğru bakmak için yeni bir kitap: Yamuk Hakikat
Bir cevap yazın