‘Seks işçilerini fuhuşa teşvik eden aslında devlet’
Lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, transseksüel (LGBTT) bireyler ve seks işçileri haklarını aramak için örgütleniyor.
Birleşmiş Milletler (BM) ile ilgili çalışmalar yapan, 2007, 2008, 2009 yıllarında İnsan Hakları Raporu’nun raportörlüğü görevini üstlenen, ‘Teslimiyet’ ve ‘Yeraltı’ filmlerinde rol alan transseksüel Buse Kılıçkaya, iş başvurusunda bulunmak için gittikleri kurumların kapısından içeri alınmadıklarını, doğrudan potansiyel suçlu muamelesi gördüklerini, devletin bunu kendi eliyle yaptığını ve kişinin seks işçiliği yapmaya zorunlu bırakıldığını belirtti.
15 yıldır insan hakları savunuculuğu dâhil birçok alanda aktivizm yapan ve özellikle lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, transseksüel (LGBTT) hakları alanında aktif çalışan Kılıçkaya, ilk başta Kaos GL’de çalışmalar yürüttüğünü, sonra Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği’nin kuruluş sürecinde yer aldığını ve Kırmızı Şemsiye Seks İşçileri Sendikası’nın kuruculuğunu üstlendiğini belirtti. Kılıçkaya, LGBTT bireylerin, başta aileleri olmak üzere, toplum, kamu çalışanları, yasa koyucular ve devlet tarafından dışlandıklarını, ‘‘ötekinin ötekisi’’ olma halini sürekli yaşadıklarını ifade etti.
2006 yılında kurulan Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği’nin kuruluş sürecinde yer alan ve LGBTT alanında çalışırken genelde gey ve lezbiyen bireylerin üzerine çalışmalar yürüttüklerini söyleyen Buse Kılıçkaya, “Transseksüeller çalışmaların hep dışında kalıyordu. Pembe Hayat, daha çok sokak örgütlenmesi şeklinde ve transseksüel bireyler üzerine çalışmalar yürüten bir dernek olsun istedik” dedi. Kılıçkaya, gerek zorunlu gerekse isteyerek seks işçiliği yapmak isteyen bireylerin, yaşadıkları ihlaller üzerinden derneğe geldiklerini belirtti. LGBTT bireylerle bir araya gelerek ne yapılması gerektiği üzerine düşündüklerini ifade eden Kılıçkaya, seks işçilerinin çok ciddi ayrımcılığa maruz kaldığını, onların sorunlarına değinmeyen bir derneğin, insanların sorunlarına yönelik zaten çözüm üretemeyeceği kanaatine vardıklarını kaydetti.
“Transseksüeller, eğitim ve işe girme hakları ellerinden alınmış bireylerdir”
Transseksüellerin görünür bireyler olduğunu ve kişinin görünürlüğünün sorun edildiği bir toplumda yaşadığımızı dile getiren Buse Kılıçkaya, LGBTT birey olmanın bedende yaşanan bir durum olduğunu ve insanın kendine “kadınım” veya “erkeğim” dediği bir süreçten geçtiğini belirtti. Eğitim hakkının en temel haklardan birisi olduğunun altını çizen Kılıçkaya, “Okullarda erkeklerle futbol oyna ya da erkek soyunma odasına git diyen hocalarla karşılaşıyoruz. Bilgi almak için gittiğiniz okul, sizin işkence çektiğiniz bir alan olmaya başlıyor ve doğal olarak eğitim hakkınız engellenmeye başlıyor. LGBTT bireylerin, eğitim, işe girme gibi hakları görünürlükleri sebebiyle ellerinden alınıyor” şeklinde konuştu ve şöyle devam etti: “İş sahibi, müşterilerin bir daha gelmemesinden korktuğu için transseksüel bireyleri işe almak istemiyor. Okullarda bir trans bireye sadece erkekler şiddet uygulamıyor, kadınlar da uyguluyor. Kadın öğrencinin, ‘Dönme geçiyor bak’ demesi bile trans bireyin, eğitime yenik başlamasına sebep oluyor.”
“Devlet, seks işçilerini yeniden sokağa itiyor”
Devlet erkânından bazı insanların, Fuhuşla Mücadele Komisyonu adı altında bir araya gelerek Kabahatler Kanunu’na göre transseksüel bireylere ve seks işçilerine halkı rahatsız ettiği gerekçesiyle, 100 lira para cezası yazılacağına dair karar aldıklarını belirten Buse Kılıçkaya şu açıklamalarda bulundu: “Seks işçileri örgütlenmeye, polisleri uyguladıkları şiddet sebebiyle şikâyet etmeye ve seslerini duyurmaya başladı diye devlet de cezai yaptırım uygulamaya başladı. Seks işçilerine para cezalarını devlet yazıyor. Bu kişi parayı nasıl ödeyecek? Devlet, kişiyi para cezasını ödemesi için fuhuşa teşvik ediyor. Gerçek aracılık yapan burada kim oluyor? Gerçekten bir ihlal söz konusuysa, devlet bunu kendi eliyle yapıyor ve kişiyi zorunlu olarak seks işçiliğine yeniden itiyor, resmen pazarlıyor. Yazılan cezalar, kanun resmen pazarlandığının belgesidir.” Kılıçkaya, 2007 yılında 30 transseksüel, İş ve İşçi Bulma Kurumu’na gittiklerini, ancak ‘‘İçeride olay yaratırsınız’’ gerekçesiyle kapıdan içeri alınmadıklarını belirtti.
Kanun önünde, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının eşit olduğuna değinen Kılıçkaya, “Toplum rahatsız oluyormuş. Ben varım ve tacize, tecavüze uğradığım, yok sayıldığım, bana iş verilmediği, hukuk sisteminde benimle ilgili bir düzenleme olmadığı, ayrımcılık yasasından yararlanamadığım için belki ben de toplumdan rahatsız oluyorum, ama onlara para cezası yazmıyorum. Yasalarda o kadar çok boşluk var ki, yasalar LGBTT bireylerin, ‘ötekinin ötekisi’ olma hâlini doğuruyor” dedi.
“Fuhuş suç değil, aracılık yapmak suç”
Buse Kılıçkaya, kişinin kendi bedenini rızasıyla satabileceğini, Türkiye’de seks işçiliği yapmanın suç olmadığını, ancak aracılık yapmanın, bir kişiyi satmanın suç olduğunu dile getirdi. Fuhuş yapanların suçlu sayıldığını söyleyen Kılıçkaya, “Seks işçileri karakola götürülüyor, sabaha kadar keyfi gözaltında tutuluyor, hakarete uğruyor, fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalıyor. Daha sonra şehir merkezine uzak yerleşim yerlerinde ya da bir ormanda, yalnız ve savunmasız bırakılıyor. Bir zamanlar insanlar kafalarına poşet geçirilerek Mamak Çöplüğü’ne atılıyordu” şeklinde konuştu.
“Seks işçileri yargı önünde savunmasız”
Bir kişinin açık giyinmesinin, tacize uğraması için yeterli sebep olduğu görüşünün hâkim olduğu, kocasından şiddet gören kadının koruma altına alınmadığı, her gün töre cinayetlerinin işlendiği bir toplumda seks işçilerinin haklarını savunabilmesinin zor olduğunu belirten Buse Kılıçkaya, “Seks işçisiysen her şeyi hak ediyorsun. Tecavüze de uğrarsın, hakarete de. Suçu işleyenler Ağır Tahrik İndirimi’nden yararlanıyor. Yargının önünde seks işçileri savunmasız bırakılıyor. Hâkimin, savcının kendi inisiyatifine göre karar verdiği bir hukuk sistemi mevcut. Transseksüel bireyler olarak, herhangi bir yerde tacize uğradığımızda bizi kim koruyacak? Travesti ve transseksüeli bilmeyen, tanımayan bir hukuk sistemi içindeyiz” dedi. Bir kadının da bir erkeği taciz edebileceğini ifade eden Kılıçkaya şunları ekledi: “Erkek ve kadın üzerinden şekillenen, kadının cinsel obje olarak görüldüğü, ataerkil bir sistem içerisinde kendimizi var ediyoruz. Kurallar ve yasalar da bunun üzerinden şekilleniyor. Eğer kişi kendi isteğiyle bir şey yapıyorsa hak ve hukukla bunun nasıl yapılması gerektiği şekillenmeli.”
Buse Kılıçkaya, polisten şiddet gördüğünde, “Haklarımı sonuna kadar savunacağım” demesi durumunda, karakolda önce kendisini vazgeçirmeye çalıştıklarını, vazgeçmediği takdirde kendisi dava açmadan, polislerin dava açtığını ve kendi davasının kabul edilmediğini, polislerin davasının kabul edildiğini savundu. Kılıçkaya, “Suçsuzken suçlu konumuna düşüyoruz” dedi.
“Seks işçiliği, işçilik midir?”
Toplumsal Araştırmalar Vakfı’nda yapılan bir toplantıya, insanların merak ettikleri sorulara cevap vermek üzere birçok Sivil Toplum Kuruluşu’nu (STK) davet ettiklerini söyleyen Buse Kılıçkaya, “‘Seks işçiliği, işçilik midir?’ diye tartışılan bir süreçten geliyoruz. Artık bir mücadele verilmesi gerektiğine inandık. Hedefimiz sendikalaşmaktı” dedi ve şöyle devam etti: “Bir anne, pazar alışverişi yapabilmek için eşinden para istiyor ve eşinin şiddetine maruz kalıyor. Aynı zamanda çocuklarına bakmak, evini temizlemek ve yemek yapmak zorunda. Bu anne seks işçisi ve yaşamını devam ettirebilmek adına hizmetini verip parasını alıyor. Kimisi elini, kimisi gözünü, kimisi de organını kullanır.”
Polis: “Sen ne biçim annesin?”
Pembe Hayat’ın kuruluş sürecinden bahseden Buse Kılıçkaya, bir arkadaşı sokakta şiddete maruz kaldığı sırada yardımcı olmaya gittiğinde, kendisinin de çok ciddi şekilde dövüldüğünü belirtti. Kılıçkaya üç arkadaşı ile karakoldayken neler yapabilecekleri üzerine düşündüklerini ve Pembe Hayat Derneği’nin temellerini orada attıklarını söyledi. Kırmızı Şemsiye Sendikası’nın kuruluş temellerinin de yine karakola düşen bir arkadaşının yaşadığı olay sonucunda atıldığını Kılıçkaya şöyle anlattı: “Arkadaşımın biyolojik annesine polis, ‘Sen ne biçim annesin’ diyerek, onu aşağıladı. Ciddi bir psikolojik şiddet söz konusuydu. Seks işçileri dendiğinde sadece LGBTT bireyler üzerinden değil, tüm seks işçileriyle birlikte, çalışma koşullarının olumsuzluğunu göstermek için çalışmalara başladık. Bu bir ağ süreciydi.”
Kılıçkaya, biyolojik kadın seks işçisinin yaşadığı şiddetle, transseksüel seks işçisinin yaşadığı şiddet arasında fark olduğunu söyledi ve şunları ekledi: “Gün geçmiyor ki 32-33 bıçak darbesiyle bir arkadaşımızın ölüm haberini almayalım. İlk etapta yaşam hakkımızı istiyoruz.”
Kılıçkaya, transseksüellerin en fazla öldürüldüğü ülkelerden birisinin Türkiye olduğunu, trans bireyleri öldürmek için azimle çalışıldığını savundu.
“Kime göre ahlak?”
“Zorunlu seks işçiliği”nin çok kullanılan bir tabir olduğunu, aslında bunun ‘Zorunlu bırakılma hâli’ olduğunu söyleyen Buse Kılıçkaya, “Hrant Dink insan hakları savunucusu diye hepimiz, ‘Hepimiz Hrant Dink’iz’ diye sokaklara döküldük. Bir dönemde travestiler öldürülüyordu. ‘Hepimiz travestiyiz’ diye çıktık mı sokaklara? Herkesin kedisine göre, ‘Dur!’ dediği bir ahlak anlayışı var. Kime göre ahlak? Ben böyle ahlaklı olmaktansa, genel ahlaksız olmayı tercih eder oldum. Bir dayatma olması çok kötü” şeklinde konuştu.
“Ne kadın, ne erkeğim. Ben bir insanım”
LGBTT bireylere “İbne” diye seslenen birisine, ‘Evet ibneyim. Benim için bir sorun yok, senin için bir sorun var mı?’ diyebilme cesaretini gösterebildiklerinin altını çizen Buse Kılıçkaya, “Bu ülkede kadın hakları mücadelesi ve özgürlüğü elde edilmediği için ‘kadınım’ diyorum. Transseksüel ve LGBTT bireylerin hakları tam anlamıyla verilmediği için bir ‘trans bireyim’, bir ‘LGBTT bireyim’ diyebiliyorum” dedi ve konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ama bunlar benim için önemli değil. Ben ne kadınım, ne erkeğim. Ben bir insanım ve bedenimin, insanlığımın üzerinden olgunlaştım. Herkese eşit düzeyde bakmaya çalışıyorum.”
“Yeni yasa ile Pembe Hayat’ın sitesi kapatılacak”
Lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, transseksüel (LGBTT) kelimelerini içinde barındırması sebebiyle, 22 Ağustos’ta uygulanacak “İnternet Yasası” kapsamında Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği sitesinin de kapatılacağını hatırlatan Buse Kılıçkaya şunları kaydetti: “Her bireyin örgütlenme hakkının olduğunu söyleyen bir yasa var ve çıkarılacak yasa bizim örgütlenme özgürlüğümüzün önünde bir engel. Olmayan bir hayatın içinde, yaşam hakkı üzerinden kendimizi şekillendirmeye başlamışız.”
“Travestilik yapıyorsunuz”
Buse Kılıçkaya, dört kurucu üye ile seyahat halindeyken bir ekip arabasının, kendi arabasına çarpmasının ardından, polisler tarafından şiddet gördüklerini söyledi ve konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kaza yapabilir ya da ölebilirdik. Polisler direkt gözaltına almaya çalıştılar. ‘Hangi gerekçeyle?’ sorusunu yöneltmemiz bile gözaltına alınmamız için yeterli bir sebep. Verdikleri cevap: ‘Travestilik yapmak’ Travestilik yapmak diye bir iş mi var? 30’a yakın insan hakları aktivisti geldi ve onlara da biber gazıyla saldırdılar.”
Mücadele verdiği için, polisle birçok kez karşı karşıya geldiğini ve polislerin saçlarından tutup sürüklediğini de konuşmasına ekleyen Kılıçkaya, “10’a yakın polise mukavemetten dava açtım. Avrupa’daki yetkililer tarafından, Cumhurbaşkanı’na, İçişleri Bakanlığı’na, TBMM’ye ve İnsan Hakları Komisyonu’na, ‘Bir insan hakları savunucusuna eziyet ediyorsunuz’ diye mektup yazıldı. Ne zaman, nerde öldürülürüz bilmiyoruz ama yaşam mücadelesini sürdürmeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
“Çocuk seks işçiliğine karşı mücadele edilebilir”
Çocuk seks işçiliği konusunda STK’ların, ilgili kurum ve kuruluşların mücadele etmesi gerektiğine değinen Buse Kılıçkaya, “Seks işçiliği mücadelesi verirken, ‘her şeyi en iyi biz biliyoruz’ demiyoruz. ‘Biz hep beraber bu süreci nasıl olgunlaştırabiliriz?’ diyoruz. Aklımızda soru işaretleri bırakmadan, mücadele için bir inşa sürecine girebiliriz. Seks işçisi olmayan birçok insan Kırmızı Şemsiye’de çalışmalar yürütüyor” dedi.
“Medya nefret üretir, nefreti yayar”
Bir kişinin yaptığını tüm topluma mâl eden bir toplumda yaşadığımızı ifade eden Buse Kılıçkaya, “Medya nefret üretir, nefreti yayar, insanları yönlendirir, teşvik eder, aracılık yapar. Bunu devlet de yapar, sen kendi kendine de yaparsın” şeklinde konuştu ve şöyle devam etti: “‘Senin arkadaşlardan bir tanesi travesti terörü yapmış’ şeklinde söylemlerde bulunuluyor. 4 aylık bir bebeğe tecavüz eden heteroseksüel bir bireyin yaptığını sizin arkadaşınız yaptı diyor muyuz? Haberin ilgi çekmesi için sansasyonel bir şey yazma gereği duyan gazeteciler var. Medya, nefret suçunu ve söylemini inşa ediyor.”
“Elinizi transseksüel çocuklarımızdan çekin”
Buse Kılıçkaya, LGBTT bireylerin gördüğü baskıyı ailelerinin de gördüğünü, toplum tarafından birçok baskıya maruz kalabildiklerini ve çocuklarını ya reddettiklerini ya da çocuğunun inandığı şey uğruna savaş verme kararı aldıklarını ifade etti. Dönüşümü sağlamaya aileden başlanması gerektiğini savunan Kılıçkaya, “Aileler, LGBTT çocuklar için örgütleniyor. Ben daha kendimi kabul edememişken ailem ve çevre nasıl kabul edecek diye kaygı yaşadım. Bu benim için özgürlük mücadelesiydi. Ailemi seminerlere, sempozyumlara davet ettim” dedi ve şöyle devam etti: “Ailem şimdi LGBTT aktivisti. En son şiddet gördüğümde, basın açıklamasını annem yazdı ve ‘Elinizi transseksüel çocuklarımızdan çekin’ diye bitirdi. Devlete isyan niteliğindeydi, aile sahiplenmesiydi.”
“STK’lar, hukukçular ve yasa koyucular bunun için adım atmalı”
Transseksüel dendiğinde, her ırktan, dinden insanın olabileceğini ve bir çalışma yapıldığında LGBTT haklarının da savunulması gerektiğini belirten insan hakları savunucusu Buse Kılıçkaya, “Gerek seks işçiliği, gerekse öteki olma hâli, tamamen sistemle ilintili bir şey. STK’lar, hukukçular ve yasa koyucular bunun için adım atmalı. Bu olmadığı müddetçe toplumsal dönüşüm mümkün değil. ‘Bana ne’ diyemeyeceğimiz bir sorun var ortada. Sırtını dönüp gidemezsin” dedi.
“Örgütlenme masa başında değil, sokaktan doğar”
Döndürülen bir sistem içinde yaşadığımızın ve evrensel bir özgürlük anlayışı olmadığı sürece hiçbir ilerleme kaydedemeyeceğimizin altını çizen Buse Kılıçkaya konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Dünyayı beraber dönüştürebiliriz. Bir konuda görüşmeye gittiğimizde milletvekilleri, ‘Bu hakkı verirsek, bunu da istersiniz. Avrupa’da henüz böyle bir yasa yok’ diyip kenara çekiliyor. Örgütlenme parlamento ile masa başında değil, sokaktan doğar.”
Haberi Duyur
Kısa Adres: http://gorunum.tk/1497
Yol: Ana sayfa » Yazılar » ‘Seks işçilerini fuhuşa teşvik eden aslında devlet’