“Suskun halkın gazetecisi” Otyam’ı kaybettik
Gazeteci, yazar, ressam Fikret Otyam, 89 yaşında hayatını kaybetti. Otyam, 1985 yılında GÖRÜNÜM’ün yaptığı söyleşide “Bizim halkımız suskundur. Onların gazetecisi olmak istedim” demişti. Otyam geriye suskun halkın gözü, kulağı, sesi olduğu onlarca kitap, yüzlerce röportaj ve resim bıraktı. Anadolu halkının ve özellikle de kadınların durumunu gözler önüne seren eserlerin yaratıcısı büyük usta Otyam’ın ölümü, Türk edebiyatı, gazeteciliği ve resmi için büyük bir kayıp oldu.
Önceki gece rahatsızlanan ve sabah saatlerinde ambulansla Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürülen Fikret Otyam, dün gece saatlerinde hayatını kaybetti. Otyam’ın ölüm nedeninin böbrek yetmezliği olduğu öğrenildi.
Uzun süredir böbrek yetmezliği tedavisi gören Otyam’ın geçtiğimiz ocak ayında gittiği diyaliz merkezinde mide kanaması geçirmesi sonucunda kalbi durmuş, ünlü ressam doktorların çabaları sonucunda hayata döndürülmüştü.
Eşi Filiz Otyam, ünlü ressam’ın “Yapacağı resimler, yazacağı kitaplar ve yazacağı yazılarını düşünerek” hayata veda ettiğini söyledi. Filiz Otyam’ın açıklamasına göre, Otyam’ın cenazesi vasiyeti üzerine Antalya’da temelini attığı Hacı Bektaş Veli Cem Evi’nden kaldırılacak.
“Susmak yok, söyleyeceksin sözünü”
GÖRÜNÜM gazetesi muhabiri Gürcan Arıtürk, 1985 yılında, GÖRÜNÜM gazetesinin on dokuzuncu sayısında, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunu, yaptığı röportajlar ile Türkiye’ye tanıtan Fikret Otyam’la söyleşi yaptı. Otyam röportajlarında yaptığı kara mizah ile ilgili konuşurken, röportajı türküye benzetti ve herkesin başka türlü türkü söyleyeceğini belirtti. Otyam sözlerini ise “Şakaya getirip bazı söylenmesi gereken şeyleri söylemek lazım. Susmak yok, söyleyeceksin sözünü ama şöyle söyleyeceksin ama böyle söyleyeceksin” diyerek bitirmişti.
Fikret Otyam kimdir?
19 Aralık 1926’da Aksaray’da dünyaya gelen Fikret Otyam, ünlü besteci ve orkestra şefi Nedim Vasıf Oytam ve Nusret Kemal Oytam’ın kardeşidir. Sanatçının resim ve fotoğrafa ilgisi ortaokulda Fransızca öğretmeninin hediye ettiği fotoğraf makinası ile başladı. Lise eğitiminin ardından, İstanbul’da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Orta Resim Bölümünde eğitimine devam etti. Burada ünlü ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisi olma fırsatı buldu. 1950 yılında Son Saat gazetesinde gazetecilik hayatına başlayan Otyam, akademiyi bitirdiği 1953 yılında Cumhuriyet gazetesi yazarı Yaşar Kemal ile Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sunu gezdi ve röportajlar yaptı. Son Saat gazetesinde başlayan gazetecilik hayatını Ulus ve Dünya gazetelerinde devam ettirdikten sonra Cumhuriyet gazetesinde sürdürdü.
Uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapan Otyam’ın gazetecilik hayatı elli sekiz yıl boyunca devam etti. Usta ressam, gazeteci yazar Otyam, aynı zamanda Akdeniz Gazetecilik Vakfı ve Altın Portakal Kültür Sanat Vakfı’nın kurucu üyelerinden.
1985 yılında, GÖRÜNÜM Gazetesi’nin 19. sayısında Fikret Otyam ile yapılan söyleşiyi ustanın anısına tekrar yayınlıyoruz.
Fikret Otyam: 1960’dan sonra rakam icat oldu edebiyat bozuldu
Ankara Beymen Bedesten’de yeni resimlerini sergileyen Fikret Otyam’la görüştük. Amacımız bu çok yönlü sanatçıyı yakından tanımaktı. Halen Antalya’nın Gazipaşa İlçesi’nde yaşayan Otyam, elli dokuz yıllık yaşamını şöyle özetledi;
“1923 Niğde Aksaray doğumluyum, ilk ve orta okulu orada bitirdim. Bir yıl ayseri lisesi, bir yıl Atatürk Lisesinden sonra İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Orta resim bölümüne girdim.1953’ de Bedri Rahmi Eyüboğlu Yüksek Resim Bölümünden mezun oldum. 50 yıllarında gazeteciliğe başlamıştım. Bu arada resim yapıyordum. Bir zaman geldi ki resim tamamen uğraşım dışı kaldı. Gazetecilik ağır bastı. Bu arada ben, bu meslek içinde röportaj türünü yeğledim. Yaradılışıma uygundu.Uzun yıllar çeşitli gazetelerde çalıştım. Son olarak 19 yıl Cumhuriyet gazetesinde çalıştıktan sonra 1979’da aynı gazeteden emekli oldum ve Antalya’nın Gazipaşa İlçesi’ne yerleştim.
Görünüm: Sonra tekrar resim yapmaya başladınız…
Otyam: 1979’dan 1984 yılının Aralık ayına kadar resim yaptım ben orada. Daha önceden başladı resim sevgisi, özlemi… Aşağı yukarı 75’den sonra yeniden boyaları canlandırdık. “Palet kurudu” derler ressamlar. İyi bir ressamın paleti kurumaz ve ben paletimi kurutmuştum. Yeniden ıslattım, yumuşattım. O zamandan bu zamana, aşağı yukarı on yıldır resme döndüm. Ama altı yıldır birfiil resme verdim kendimi, günde on saat, ondört saat çalışaraktan.
“Altı-yedi yaşında babamın eczanesinde köylüleri tanımaya başladım. Sonra 2. Dünya savaşı, hastalık yoksulluk, şu, bu. Ve dedim ki ben bunların derdine yarayacak bir şey yapayım…”
Görünüm: Neden Gazipaşa? Kentten kaçış mı?
Otyam: Hayır. Yıllardan beri bunu düşlerdim. Yani yazmak istediğim kitapları sakin bir hava içinde yazmak, yapmak istediğim resimleri sakin bir hava içinde yapmak. Bu Bodrum da olabilirdi, Alanya da Marmaris de olabilirdi. Ama bu kadar semereli olmazdı, çalışamazdık. Çünkü “gelen-giden” ayrı bir ortam, yeniden “haha hihi”. Benim ona tahammülüm yok. Çünkü ben bazı “otobüsleri” kaçırdım, gazetecilik yüzünden. Resim mesela. Onun için böyle süksesiz, bir kenara çekilerekten, dingin bir kafa ile. Yoksa bu kentten kaçış olayı falan değil. Daha rahat, daha huzurlu ve daha çok çalışabilmek için… Ankara’da olsaydım hiç yapamazdım.
Görünüm: Çok yönlü bir sanatçısınız…
Otyam: bakın onu şöyle anlatayım: Ben Orta Anadolu’da doğdum büyüdüm. Babam eczacı idi. Altı-yedi yaşında babamın eczanesinde köylüleri tanımaya başladım. Sonra II. Dünya Savaşı, yoksulluk, şu, bu. Ve dedim ki, ben bunların derdine yarayacak şeyler yapayım. Resim yetmez oldu, anlatmaya bana. Yazı… Yazı da daha etkileyici olsun diye gazetecilik. Ben şimdi doğrudan doğruya roman yazarı olsaydım, ne bileyim, doğuya kırk kere gidip gelemezdim. Gazete gönderiyordu. Ben talibim buna. Bunu uzun yıllar sürdürdüm. İşte röportajcılığı seçtim derken bu dalı da bu yüzden seçtim.
Görünüm: Fotoğrafçılığa nasıl başladınız?
Otyam: Dedim ya ressamım ben. Resim yapmak istiyorum, yapamıyorum. Bu bir hırs.Ben akademide öğrenciydim, sanatla ildim var. Sergilerden bahsetmek istiyorum, o zamanlar edebiyat metinleri yapılırdı, ondan bahsetmek istiyorum. Fotoğrafçı lazım oluyor. Gidiyorum, söylüyorum istihbarat şefine “git ne yapacaksın fotoğrafı” diyor. Bunu üzerine İtalya’dan bir fotoğraf makinesi aldım ve sekiz yıl bu makineyle röportajlarımın fotoğraflarını çektim. Flaş kullanmam. “Çeker m, çekmez mi” diye sorun yok. Ben bir gaz lambasının ışığıyla fotoğraflar çektim. İyi fotoğrafçı sayarlar beni. Ben, fotoğrafçılığı ustalık falan kabul etmiyorum. Bir kere yokluktan başladım, röportaj yapacağım, fotoğrafçı yok. Fotoğrafsız röportaj olmaz. Röportajların bir yanıdır, koludur, belgedir fotoğraf. Ben halkın yalansız dolansız yaşamını, bir de ressamlıktan gelme bir bakış açısı zenginliğiyle vermeye çalıştım. Tuttu bu. Fotoğraf sergileri yazım kadar etkili oldu.
Görünüm: Fakat fotoğrafla eskisi kadar uğraşmıyorsunuz…
Otyam: Çünkü kullanacak yerim yok. Eskiden gazetelerde dergilerde kullanıyordum. Bir arkadaş geliyordu, kapak istiyordu, veriyordum. Şimdi, mutlaka şunu çekmem gerekir diye bir duygu gelirse, o zaman çekiyorum. Yaptığım iş güzel, faydalı olmalı. Bu fayda sadece bana ama ben bu kadar bireyci değilim. Desen çizmeden hayvan kaçıyor… Çekiyorum, ondan çiziyorum, kompozisyonlar yapıyorum yani. Şimdi ancak fotoğrafı bu işlerde kullanıyorum
Görünüm: Fotoğraflarınızın kuvvetli kompozisyonları var…
Otyam: Bakın onu da söyleyeyim, ben fotoğrafçılıkta düzmeceyi katiyen kabul etmiyorum. Yani şunu şöyle koy, sen şöyle bak… Bir de ben gazetecilikten gelme fotoğrafçıyım, fotoğraf yirmi makaleye bedel olur bazen. Ben kargaşada kompozisyon düşünmem, estetik ışık düşünmem. Benim birçok fotoğrafım böyledir, anında… Bir kağnı giderken, bir kadın giderken… Dön de bak demem.
Görünüm: Röportajlarınızda temel ilkeniz nedir?
Otyam: Dedim ya ben, güzel iş yapmak istiyorum ve faydalı. Halkımın sorunlarını… Onların gözü olmak, kulağı olmak, dili olmak… Bunu amaçlamışımdır. Bizim halkımız suskundur. Onların gazetecisi olmak istedim, onların beyni, gözü, kulağı, dili olmak istedim. Tahmin ediyorum biraz da oldum.
Görünüm: Karamizah vs. gibi unsurlar röportajlarınıza giriyor…
Otyam: Bu bir türküdür, ıslıktır. Herkes başka türlü söyler. Aynı türküyü söyler ama kendinden birşeyler katarlar, ıslık çalar herkes. Benim de ıslığım bu, başka bir şekilde. Zaman zaman çok ciddi bir konuyu okuyucuya daha bir sevdirmek için, okuyucuyu sıkmamak için yarı şaka yarı ciddi yazdım. Yani yazı okunmak içindir. Okunmayan yazıyı, kitabı, röportajı ben ne yapayım. 1960’dan sonra rakam icat oldu diyorum ben ısrarla. Yani istatistik çıkmaya başladı. Eskiden derdik ki, Türkiye’de frengi, verem hastalığı var. Ama kaç tane var? Rakam icat olunca bu çıktı. Şu kadar hastahane var, şu kadar doktor, şu kadar hemşire. Rakam icat oldu, edebiyat bozuldu. Eskiden biz acındırma edebiyatı yapardık. Ben uyanık davrandım diyorum. 60’dan sonra bu devlet yayınları, istatistikler çıkmaya başlayınca ben, yazılarıma daha inandırıcı, daha sağlıklı olsun diye o yazıları almaya başladım. Fakat sadece rakam vermekle değil, onları yazıların arasına sokaraktan, kimi zaman dalga geçerekten kimi zaman olduğu gibi bırakaraktan rakamlarla böyle bir üslup çıkıyor ortaya. Yani karamizahı… Elbette zaman zaman yapıyordum bunu. Yani böyle şakaya getirip bazı söylenmesi gereken şeyleri söylemek lazım. Susmak yok, söyleyeceksin sözünü ama şöyle söyleyeceksin ama böyle söyleyeceksin.
Görünüm: Teşekkür ederiz…
Haberi Duyur
Kısa Adres: http://gorunum.tk/7471
Yol: Ana sayfa » Yazılar » “Suskun halkın gazetecisi” Otyam’ı kaybettik
Bir cevap yazın