‘Ya onlar ölür ya da biz’
Kentsel Dönüşüm Projelerinin tamamlayıcısı niteliği taşıyan Afet Yasası’nı projenin mağdurlarıyla konuştuk.
Ankara Büyükşehir Belediyesi beş yıl önce Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında Mamak’taki 14 mahalle için yıkım kararı verdi. Bu karara karşı yaklaşık dört yıldır halkı bilinçlendirmeye çalışan Dostlar Mahallesi Halk Kütüphanesi sorumlusu Âdem Çetin, “30 yıl önce buraya geldiğimizde hiçbir şey yoktu. Evlerimizi kendimiz yaptık. Bize tapu tahsis belgesi, elektrik ile su verildi. Yol ve ulaşım ihtiyacımız karşılandı. Tüm bunlar için buradaki mahalleli uğraştı. Şimdi de İ. Melih Gökçek rant sağlamak için Kentsel Dönüşüm Projesi’yle bizleri evimizden atmaya çalışıyor” dedi.
Yapılan haksızlıklara karşı birçok girişimde bulunduklarını ifade eden Çetin, bu süreçte Mamak Belediye Başkanı’nın kendilerini çapulcu olarak nitelendirdiğini ve yasal haklarını elde etmeye çalışırken yasadışı örgüte üye olmakla suçlandıklarını söyledi. Çetin tüm bu gelişmelere rağmen barınma hakkı konusunda yılmayacaklarını vurguladı.
Afet Yasası Türkiye’nin sorunu
Ankara’nın diğer bölgelerindeki imarlaşmaya değinen Çetin, “Büyükşehir Belediyesi bu bölgedeki kentsel dönüşümü diğer bölgelerde yaptığı gibi imarlaşmaya açması gerekirdi ama buradaki rant çıkarlarının fazla olması nedeniyle Gökçek, bu bölgeyi başkalarına kaptırmak istemiyor” dedi. Bu bölgedeki Kentsel Dönüşüm Projesi’ne sürekli dava açtıklarını ve bu davaların genellikle yürütmeyi durdurma kararıyla bittiğini ifade eden Çetin, “Proje tek başına yetersiz hale geldi, bu nedenle daha kapsamlı ve yargıyı da etkileyen bir yasa çıkarttılar. Bu yasayla birlikte Türkiye’nin tapusu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na geçiyor desek yanlış olmaz sanırım” diyerek yasanın kapsamına dikkat çekti. Kentsel dönüşümün basit bir gecekondu yıkımı olmaktan çıktığını söyleyen Çetin, Ankara’da Dikmen Vadisi, Kuzey Ankara (Mamak bölgesi) ve Yenimahalle’yi kapsayan projenin sonraki zamanlarda tüm Türkiye’yi kapsayabileceğini belirterek yasayla ilgili kaygılarını anlattı. Âdem Çetin, “Proje kapsamında Tepecik, Dostlar, Derbent, Araplar ve Köstence mahallelerinin tamamı ile Küçük Kayaş, Şahapgürler, Boğaziçi, Dutluk, Misket ve Yakupabdal mahallerinin bir kısmı var” diyerek Kuzey Ankara’daki Kentsel Dönüşüm Projesinin geniş çaplı bir alana yayılacağını söyledi.
“Mahalleli bizi suçluyor”
Büyükşehir Belediyesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ve Bakanlığın önünde basın açıklaması ve çeşitli eylemler yaptıklarını söyleyen Çetin, “Tüm bunlara rağmen mahalleli yasanın içeriğini bilmediği için ellerindeki tapu ya da tapu tahsis belgelerine güveniyor. Eylemlerimize katılmadıkları gibi yaptıklarımızdan dolayı mahalleli bizi suçluyor” dedi. Evleri için verdikleri mücadelede Halkevi’nden manevi destek gördüklerini dile getiren Çetin, ayrıca siyasi partilerin kendilerini oy makinesi gibi görmesinden de yakındı. Dikmen Vadisi’ndeki kentsel dönüşümün mağdurları ve mücadelecileriyle sürekli olarak iletişimde ve dayanışma içinde olduklarını ifade eden Çetin, “Mahalleli, polis yıkım ekipleriyle kapımıza dayandığında birlik olur ancak o zaman birbirine kenetlenir ve mücadele etmeye başlar. Biz burada evlerimiz için mücadele ederken Dikmen Vadisi’ndeki ‘Ölmek var, dönmek yok’ sloganını kendimize ilke edindik. Bizim kaybedecek canımızdan başka hiçbir şeyimiz yok, ya onlar ölür ya da biz” dedi.
“Hem evimizden olacağız hem de borçlanacağız”
Başka bölgelerdeki Kentsel Dönüşüm Projeleri’nde Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) yıkılan evlere karşılık daire verdiğini ancak bu bölgede evlere karşılık verilecek daireler için kendilerinden 90 bin liraya varan paralar istendiğini söyleyen Çetin, “Evlerimize karşılık verilmesi planlanan TOKİ dairelerinin 70 ile 80 metrekare olduğu belirtilmişti. Evleri kontrol etmek için gittiğimizde evlerin daha küçük, 50 ile 75 metrekare arasında olduğunu fark ettik. Taşınmaya kalksak eşyalarımızı keserek yerleştirmek zorunda kalacaktık. Bir de bu evler için bizden 90 bin liraya kadar para istiyorlar. Yani hem evimizden olacağız hem de borçlanacağız. Bizim o kadar parayı verebilecek gücümüz olsa zaten buralarda oturmayız, gider keyfimize uygun, istediğimiz yerden iyi bir daire alabiliriz. TOKİ’ye de evlerine de muhtaç olmayız” şeklinde konuştu. Mamak’taki kentsel dönüşümün her geçen gün daha kötü ve seviyesiz bir boyuta geldiğini ifade eden Çetin, “Aşağı yukarı iki yıldır evlerimize ‘Bugün çıkın, yarın yıkmaya geliyoruz’ gibi tehdit mesajları geliyor. Bekliyoruz, gelsin de yıksınlar evlerimizi biz buradayız” dedi.
“Köylerinden geldiler, gitsinler”
Dostlar Mahallesi’nin Mamak Belediyesi ile Genelkurmay arasında paylaştırıldığını söyleyen mahalle sakinlerinden Cuma Geçkin, mahalleleri için çok katlı bina projesi yapıldığını ve bu bölgenin site hâline getirilerek zenginlerin hizmetine sunulacağını belirtti. Devletin kendileri için, “Köylerinden geldiler, gitsinler” dediğini hatırlatan Geçkin, “Biz vergilerimizi, faturalarımızı öderken devletin adamıyız. Her seçim zamanı oy isterlerken yine devletin adamıyız. Neden şimdi bizi kapı dışarı ediyorlar? İşlerine gelince vatandaşız, işlerine gelmeyince işgalciyiz” dedi.
Üçüncü madde bakanlığa geniş yetkiler verecek
Afet Yasası hakkında görüşlerini aldığımız, Gazi Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hülagü Kaplan, Afet Yasası’nda afetin tanımının tam olarak yapılamadığını, afetin kapsamına nelerin alındığı hakkında yasanın yeterince açık olmadığını söyledi. Yasanın Üçüncü maddesiyle birlikte bakanlığın afet riski belirlediği alanlarda veya bu risk dâhilinde kullanmayı düşünebileceği ya da kararlaştırdığı alanlarla ilgili fazlasıyla tasarruf yetkisine sahip olduğu belirterek, bu maddenin tehlikeli olabileceğini savundu.
Dikmen Vadisi’nde son durum
Dikmen Vadisi’nde yıkımının gündeme gelmesiyle birlikte belediyeye karşı mücadelesini sürdüren vadi sakinlerinden Tarık Çalışkan, artık yasaların kendilerini bağlamadığını söyledi. Afet Yasası’yla birlikte Türkiye’de yaşayan herkesin mülk sahipliğinden çıkarılıp, işgalci konumuna getirildiğini belirten Çalışkan, halkın yararına çıkan bir yasa görmediğini ve bundan sonra Dikmen halkının da bu yasalarla hareket etmeyeceğini söyledi. Son süreçte çıkan yasaların halkın geleceğini, çıkarlarını ve güvenliğini sağlayamaması hâlinde kendi başlarının çaresine bakacaklarını ifade etti.
Afet Yasası’nın içeriğini görmek için sadece Uluslararası Para Fonu’na (IMF) bakmanın yeterli olacağını belirten Çalışkan, bu yasanın uluslararası sermayenin bir planı olduğunu söyledi. Uluslararası sermayeyi ve Türkiye’deki iş birlikçi sermayeyi görmeden sadece Afet Yasası’nı tartışmanın insanları doğru bir noktaya götürmeyeceğini aktaran Çalışkan, “Bugün gerek Türkiye’de gerek dünyada ekonomik bir kriz yaşanıyor ve bu krizi atlatmanın tek yolu bizim gibi ülkelerin topraklarını gasp etmek ve inşaat sektörüne aktarmaktır. İnşaat sektörü dediğimiz bugün 3 bin kalemden oluşmaktadır ve tekrar söylüyorum krizi atlatmanın tek yolu budur. Evler elimizde kalır, satılır satılmaz bu çok önemli değil ama sermaye bu krizi atlatmak zorunda, bu nedenle de Türkiye’de ve dünyada yapılan şey şudur, dünyayı yeniden şekillendirmek, yapılandırmak ve bizim ülkemiz de buna uygundur” dedi.
“Mamak’taki sorun daha yakıcı hâle gelmedi”
Diğer yandan Mamak’taki evlerin henüz yıkılma aşamasına gelmediğinin ve onların bu sorunu henüz kavrayamadığının altını çizen Çalışkan, polis kelepçelerle, yıkım ekipleriyle kapıya dayanmadan Mamak halkının harekete geçemeyeceğini söyledi. Yıkımların başladığı andan itibaren Mamak halkının kendisini bulmaya başlayacağını ve Dikmen halkı olarak her zaman Mamaklıların yanlarında olacaklarını belirtti.
“Dikmen Vadisi yenilirse, Türkiye yenilir”
Bugün geldikleri noktada yeterli olmamasına rağmen Ankara’daki muhalefetin Dikmen Vadisi’ne sahip çıktığını dile getiren Çalışkan, üniversite öğrencilerinin de bu mücadelede yanlarında olmasını istedi. Bu sorunun artık Dikmen Vadisi halkının sorunu olmaktan çıktığını belirterek, Dikmen Vadisi’nin yenilmesi sonucunda Türkiye’nin de yenileceğini ifade etti. Bu mücadelenin artık farklı bir boyuta taşındığını belirten Çalışkan sözlerine şunları ekledi: “Dikmen Vadisi’ni sistem yok etmeye çalışıyor. Peki, biz ne yapacağız? Devlet barınma, iş ve eğitim sorununu çözmek zorunda. Bugün şöyle bir bakınca devlet bizden vergisini aldı. Elektrik ve su verdi. Yolumuzu da yaptı, bütün hizmetleri getirdi. Durum şu ki, biz ne kaçakçı ne de işgalciyiz. Bugün vadi kentin ortasında kaldı, değerlendi ve biz işgalci sayıldık. Sadece bizim gecekondularımızı elimizden almıyorlar, bizim hayatlarımızı ve geleceklerimizi de elimizden alıyorlar.”
Diyorlar ki…
TBMM tarafından onaylanan ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi’ yasasıyla ilgili olarak, kentsel dönüşümün mağdurlarından Âdem Çetin ve Tarık Çalışkan’ın yanı sıra Gazi Üniversitesi Mimarlık Mühendislik Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Hülagü Kaplan ve CHP İstanbul Milletvekili Av. Mahmut Tanal kentsel dönüşüm sürecini ve yasayı Görünüm’e anlattı.
“Biz vatan haini değil, bu ülkenin vatandaşlarıyız”
Adem Çetin – Dostlar Mahallesi Barınma Hakkı Meclisi Temsilcisi
Bu mahallede yıllardır yaşıyoruz, şimdiyse evlerimizden çıkarılma tehdidiyle karşı karşıyayız. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin ‘Kentsel Dönüşüm Projesi’ bizlere karşı oynanan bir oyundur. Belediye proje bölgesindeki mahallelerde önce alt ve üst yapıyı tamamlıyor sonra da bu mahalleri rant için boşaltmaya çalışıyor. Evlerimizi korumaya çalışırken, haklarımızı ararken belediye tarafından yasadışı örgüte üye olmak suçuyla karşı karşıya geleceğimiz aklımızdan bile geçmezdi. Biz vatan haini değil bu ülkenin vatandaşlarıyız. Mamak halkının seçtiği bir belediye başkanı, bizim belirlediğimiz temsilcileri ve bizi çapulcu olarak nitelendiriyor. Bizi bu şekilde yıldırma çabaları başarıya ulaşamayacak. İktidar, ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi’ne ilişkin yasayla belediyenin rant kapma çalışmasına yasal zemin hazırlıyor. Çünkü bizler bu projeleri dava ettiğimizde yürütmeyi durdurma kararı alabiliyorduk, bu yasayla birlikte hiçbir mahkeme konuyla ilgili yürütmeyi durdurma kararı veremeyecek. Kentsel dönüşüm sadece bizim ya da Ankara’nın sorunu olmaktan çıktı, tapulu ya da tapusuz Türkiye’de mülk sahibi olan herkesin sorunu haline geldi. Eğer yaşadığımız evler bizi tehdit ediyorsa, yıksınlar. Bizler alınan önlemler için evlerimizin yıkılmasına karşı değiliz, biz evlerimiz üzerinde oynanan rant oyunlarına karşıyız. Bu süreçte en büyük destekçimiz Halkevleri oldu, bazı CHP’li vekiller de kişisel destekte bulundu, bunlar dışında yalnız bırakıldık. Biz Dikmen Vadisi’ndeki halkla sürekli iletişim halinde kalarak bu sorun hakkında hem çözüm yolları arıyoruz hem de onların mücadelesini örnek alıyoruz. Seçim dönemlerinde her türlü yardımda bulundukları, yoksul olduğu için onların duygularını sömürebildikleri insanları şimdi insan yerine bile koymuyorlar. Dün karnını doyurduğu insanları bugün kapı önüne koyacaklar. Mahalleli kendisine yapılan bu oyunu görmüyor ve ellerindeki tapu tahsis belgesine güveniyor. Biz özellikle hukukçu olan arkadaşlarla ve bize destek veren diğer arkadaşlarımızla birlikte evlerimizi kurtarmaya çalışırken, bize destek vermeyen ya da akıbetinin ne olacağını bilmeyen mahalleliyi de bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Kimsenin buradaki mahalleliyi kandırmasını istemiyoruz. Özellikle Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’ndan (TOKİ) gelen kişiler bizlere ucuza ev vereceklerini söylüyorlar ama bu evlerin nereden, kaçıncı kattan olacağı belli değil. Medyada da bu kurumun yaptığı evlerin sağlamlığı tartışılmaya devam ediyor. Polisler ve yıkım ekipleri kapımıza dayanmadan omuz omuza vermeyi başarabilmeliyiz. Ancak o zaman dayanışma içerisinde bu rant projesine karşı mücadelemizi daha başarılı bir biçimde sürdürebiliriz.
“Gökçek’in adamları büromuzu yaktı”
Tarık Çalışkan – Dikmen Vadisi Barınma Hakkı Meclisi Temsilcisi
Dikmen Vadisi halkı olarak ‘Barınma Hakkı’ mücadelemizi sonuna kadar sürdürmeye kararlıyız. İktidar kendi halkının sorunlarını, ihtiyaçlarını karşılamaktan çok kendi yandaşının ve uluslararası sermayenin çıkarlarını sağlayacak yasalar çıkarmaktadır. Zaten hangi hükümet halktan yana yasa çıkarır ki? Bizler de devletin çıkardığı bu yasaları kabul etmiyoruz ve bu yasalarla hareket etmeyeceğiz. Devlet, polis ve kurumlarıyla kendi halkına düşmanlığını sürdürmeye devam edecekse bizler hem mücadelemizi sürdürür hem de haklarımızı alırız. ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi’ yasasını tek başına ele almak yanlış olacaktır çünkü bu yasa uluslararası sermayenin ürünüdür. Dünya ve Türkiye krizi atlatmak zorunda, uluslararası sermaye bu bunalıma son vermek zorunda ve bunun tek yolu da inşaat sektörünü canlandırmaktır. Dikmen halkı bu sorunun acısını yıllardır yaşıyor, son dönemde Mamak halkı da bu sorunla karşı karşıya kalmaya başladı. Onlar henüz bu sorunun yakıcı ve yıkıcı halini görmediler. Polis kapılarına yıkım makineleriyle dayandıklarında bizleri anlayacaklar. Mamak halkı canları yanmadan kendine gelmeli ve kenetlenip mücadeleye başlamalılar. Bizler onların mücadelelerinde yanlarında olmaya her zaman hazırız. Dikmen halkı iktidara karşı Türkiye’ye bir mücadele sergiledi. Türkiye’nin her yerinden telefon geliyor, bu durumda olup da mücadelemizi örnek alan insanlar var, bizler mücadelemizin bu kadar büyüyeceğini tahmin edemedik, Dikmen halkı yenilirse Türkiye yenilir. Hem alt yapıyı getireceksin hem Çankaya 1. Bölgede olduğumuz için en yüksek vergiyi alacaksın, işine gelmeyince de bizi işgalci ilan edeceksin. İşgalci suçlamasıyla hedef tahtasına oturtulan bir takım terörist olduk. Artık bizler devletin samimiyetine inanmıyoruz. Dikmen şehrin göbeğinde kaldı ve değerlendi, bu halkı buradan çıkarmak için ellerinden geleni yaptılar. Gökçek’in adamları bizim büromuzu yaktılar, her gece bizim mahallelerimize, sokaklarımıza inşaatların atıklarını tankerlerle boşaltıyorlar. Bunu yapanları yakaladık ve yeri gelince dövdük, eşkıya olduk. Tertemiz olan yaşam alanımızı bataklığa çevirdiler. Bizlere kimsenin bunları yapmaya hakkı yok, bizleri zehirliyorlar, yok etmeye çalışıyorlar. İ. Melih Gökçek’in bir sloganı vardı: ‘Ankaralılar her şeyin en iyisine lâyıktır.’ Onun bu sözü bir göz boyamadır. Burada bir şehir terörü var, lâkin tüm bunlara rağmen bunu yapanlar maalesef bu halkın seçtiği belediye başkanının ta kendisidir.
“Bu yasa Evrensel Hukuk İlkeleri’ne aykırı”
Av. Mahmut Tanal – Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili
Son yıllarda temel hak ve özgürlükler genişletildi, artık ileri demokrasiyiz deniliyor ama bu Afet Yasası’yla özgürlükler çok fazla genişlemiyor aksine gittikçe daraltılıyor. Yasayla birlikte, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda idarenin işlemlerine karşı mutlak suretle dava açma süresi 60 gün iken burada 30 güne indiriliyor. Yasanın 6.maddesi ‘Mahkemeler yürütmeyi durdurma kararı veremez’ diyor. Yani idare, hukuka uymayan işler yapabilir, temel hak ve özgürlükleri ihlal edebilir, kanun dışına çıkabilir ama yürütmeyi durdurma kararı verilemez diyor. Bir bakıma idareye keyfilik tanımıştır. Gerçekten bu yasa Anayasaya, Evrensel Hukuk İlkeleri’ne aykırı vaziyette. İnsanoğlu bir bitki gibidir. Siz toprakta uzun yıllar yetişmiş olan bitkiyi yerinden alıp başka yere götürdüğünüz takdirde onun yeni yerine uyum sağlaması çok zaman alır. İnsanı da alıp başka bir yere göçe zorlarsanız o da aynı uyum sorununu yaşar. Bu yasa insanları göçe zorlayacaktır. Plânlama ilkelerine de aykırı. Şehirler bir kimliktir. Her şehrin kimliği farklıdır. Trakya’nın, Karadeniz’in birbirinden farklı bir yapısı vardır. Ama bu kentsel dönüşümle tek tip ev yapılıyor. Bu şehirleri kimliksizleştiriyor. Bu şehre iyilik değil kötülüktür.
Normalde mahalli idareler plânlamayı yapar. Ama Bakanlık istediği planlamayı yapabiliyor. Bu durumda bakanlık siyasi de davranabilir, çifte standart da olabilir. Kendisinden tarafta olan belediyelerden oy kazanabilmek amacıyla oradaki belediyenin durumuna göre karar alabilir. Siyasal iktidar başa geldiği zaman biz yasakları kaldıracağız diyordu lâkin bu uygulamayla yasakların alanı genişletilmiştir.
Mamak ve Dikmen halkı mücadelelerine haklarını alıncaya dek devam etmeli. Ayrıca iç hukuk yolları tükenirse 23 Eylül 2012’de bireysel anlamda Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hakkı doğuyor, buna başvurmalarını öneriyorum. Kentsel dönüşümle ilgili mücadelelere ben kendi adıma destek verdiğimi düşünüyorum. İstanbul’daki eylemde biliyorsunuz ki kafamdan yaralandım. Orada da yine kentsel dönüşüm acısından mağdur olan insanlar geldi, çadır kurmak istediler. Bu demokratik bir haktır ancak engellediler. Aslında zâbıtanın engelleme hakkı yok, sadece işgaliye parası kesebilirler. Sayın Başbakan’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi işçilerle beraber demokratik haklarını savunurken çekilmiş fotoğrafları var. Şunu sormak gerekmez mi? Siz de aynı eylemlerde orada bulunmuşsunuz, siz de nöbet tutmuşsunuz. Peki, Mahmut Tanal orda bulununca, bunun karşılığı kafasının kırılması mı olmalıydı? Bunun üzerine polis ve zâbıtadan şikâyetçi oldum, dava sürüyor.
“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı geniş haklara sahip oldu”
Doç. Dr. Hülagü Kaplan – Gazi Üniversitesi Mühendistlik-Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi
Basında Kentsel Dönüşüm Yasası olarak bilinen ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi hakkındaki yasa, TBMM tarafından kabul edildi. Bu yasanın getirebileceği birçok sıkıntı var. Bunların en başında ‘afet’ tanımının yapılmamış olması geliyor. Çıkarılan yasayla birlikte Çevre ve Şehircilik Bakanlığı geniş yetkilere sahip oluyor. Özellikle 3. madde ile birlikte ile Bakanlık diğer alt kurumların istediği şekilde yerleşim yerlerine müdahale edebilecek. Kendi belirledikleri risk alanlarında tasarruf yetkilerini kullanabilecek. Bu madde tapulu mülk alanlarını da tehdit etmektedir. Muhalefetin ve şehir planlamacılarının karşı çıkmasına rağmen bu yasa çıkartıldı. Başta Ankara olmak üzere birçok şehirde alınmış yıkım kararları var, insanlar yasayla ilgili bilgilendirilmedi. Çoğu insan hala elindeki tapularına ya da tapu tahsis belgelerine güveniyor. Bakanlık ya da belediyeler yıkmak istedikleri her bölgenin tasarrufunu ellerinde bulunduruyor, kısaca tüm ülkenin tapusu bakanlığın elinde. Yıkım yapacakları bölge halkı borçlu konuma getirecek maddeler var, sözleşmeler halkın lehine gibi görünse de kelime oyunlarıyla oluşturulmuş yasa ve sözleşmeler de mevcut. Bu yüzden dikkat edilmeli ve yönetmeliklerle sınırları çizilmelidir. Ancak yasanın içeriğinden dolayı yönetmelikler eklenemiyor. Bu yasa çevre ve şehircilik konusunun temeli olan İmar Kanunu’yla çelişiyor ayrıca yargının kararlarını “Dönüşüm uygulanacak yerler için hiçbir mahkeme yürütmeyi durdurma kararı veremez” maddesiyle doğrudan yok sayıyor. Bu yasayla sakat doğmuş yaptırımlarla karşı karşıya kalabiliriz. Evlerinin yıkılmasıyla karşı karşıya kalan her birey, aslında mülk sahibi olan ya da olmayan herkesin bu yasayı araştırması ve bilmesi gerekmektedir. İnsanların haklarını bu yasanın getirdikleri doğrultuda araması gerekmektedir.
Haberi Duyur
Kısa Adres: http://gorunum.tk/177
Yol: Ana sayfa » Yazılar » ‘Ya onlar ölür ya da biz’
Bir cevap yazın