Nükleer tehlikenin farkında mısınız?
Türkiye’nin son yıllarda artan enerji ihtiyacını karşılamak için başlattığı nükleer santral çalışmalarına çevre örgütlerinden tepkiler gelmeye devam ediyor.
Türkiye’nin artan enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla nükleer santral kurma çalışmalarına hız vermesi çevre örgütlerini harekete geçirdi. Türkiye dahil birçok ülkede faaliyetlerde bulunan Uluslararası Çevre Örgütü Greenpeace üyelerinden Gülçin Şahin, planlanan iki santrale karşı mücadelelerine devam edeceklerini söyledi. Akkuyu Nükleer Santrali için 2012 yılında Ruslarla anlaşmaya varıldığını ve Sinop’taki proje için de Japonya, Güney Kore ve Kanada şirketleriyle görüşüldüğünü dile getirdi.
Nükleer santral çalışmalarına karşı kamuoyu oluşturmanın yanı sıra birçok eylem gerçekleştirdiklerini belirten Şahin, “Biz nükleer santrallere karşı eylemlerimizi yapıp kamuoyu oluşturmaya çalışırken diğer yandan da bilimsel raporlar yayımlayarak durumun ciddiyetini duyurmaya çalışıyoruz. Hatırlanacağı üzere Türkiye’de 2000 yılında yapımı için girişimlere başlanan nükleer santral süreci Greenpeace’in ve diğer nükleer karşıtı kuruluşların sayesinde engellendi” dedi. Santrallere karşı yaptıkları son eylemlerinde geçtiğimiz yılın Haziran ayında Taksim Meydanı’nda nükleer karşıtı bir kamp kurduklarını ve dokuz gün boyunca eylemlerini sürdürdüklerini ifade eden Şahin, birçok siyasetçinin, sanatçının ve diğer sivil toplum kuruluşların eylemlerini desteklediklerini söyleyerek, “Türkiye’nin en merkezi noktasında kurduğumuz kampla halkı da nükleerle ilgili bilgilendirme çalışmaları yapabildik” dedi.
Akkuyu’da kurulması planlanan santralin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecinin hukuka uymayan bir şekilde işlediğini ve sunulan ÇED raporunda pek çok eksikliğin olduğunu söyleyen Şahin, bu rapora karşı hukuki mücadelelerini sürdürdüklerini belirtti. Ayrıca Akkuyu’ya santral yapmayı planlayan şirketin Çernobil faciasından sorumlu olduğunu ve Ankara’daki şirket binasının önünde eylem yaptıklarını kaydetti.
“Tarihteki en büyük 20 kazadan birini yaşayan ülkeyiz”
Öte yandan Türkiye’nin bir nükleer santrale sahip olmamasına rağmen, tarihteki en büyük 20 nükleer kazasından birini yaşamış bir ülke olduğunu aktaran Şahin, İkitelli’de 1999 yılında yaşanan olayda, hurdacılık yaparak hayatını kazanan on üç kişilik Ilgaz Ailesi’nin hurda diye satın aldıkları konteynırın içinden radyoaktif madde çıkmasıyla radyasyona maruz kaldığını dile getirdi. Aile üyelerinden Murat Ilgaz’ın parmaklarını kaybettiğini, Hüseyin Ilgaz’ın da 2004 yılında kansere yakalanarak iki yıl önce 57 yaşında hayatını kaybettiğini sözlerine ekledi.
Nükleer santrallerin her zaman insan hatası ya da dışarıdan gelecek bir doğal afet ve saldırı gibi durumlar karşısında hassas olduğunu söyleyen Şahin, “Kaza yaşanmayacağının garantisini kimse veremez ve yaşanacak bir kaza durumunda yayılacak radyasyon Türkiye sınırlarını bile aşacaktır. Hatırlarsanız Fukuşima’dan sonra radyasyon bulutları dünyanın pek çok yerine yayılmıştı. ‘Fukuşima’da kimse radyasyondan ölmedi’ diyorlar ama radyasyon sızıntısı yüzünden 100 binlerce kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldığını ve 13 bin kilometrelik alanın kullanılamaz hâle geldiğini söylemiyorlar” diyerek konuşmasını sürdürdü.
“Santral bekçisi bile özel eğitimden geçmeli”
Nükleer santralde çalışabilmek için bu konuda deneyimli ve eğitimli olmak gerektiğinin ve santral bekçisinin dahi özel bir eğitimden geçmesi gerektiğinin altını çizen Şahin, “Şimdi bazı öğrencileri Rusya’ya eğitime gönderdikleri ile ilgili haberler çıkıyor. Oysa Türkiye’de bu nükleer santral yerine yenilenebilir enerjilere yatırım yapsak, çok daha fazla insana iş olanağı sağlanabilir. Akkuyu’ya kurulacak 4 GW’lık nükleer santralin yerine 4 GW güneş paneline teşvik verilse, nükleer santralin –tüm yan hizmetleriyle birlikte- istihdam edeceği azami 2 bin 500 kişiye karşı 120 bin kişiye iş imkânı sağlanır” dedi.
“Yenilenebilir enerjinin sadece yüzde birini kullanıyoruz”
Akkuyu’ya kurulması planlanan nükleer santralin, Türkiye’nin elektrik ihtiyacının sadece yüzde beşini karşılayacağını ve yapımının en az 10 yıl süreceğini vurgulayan Şahin, bir güneş santralinin dokuz ayda hayata geçirilebileceğini ve nükleer enerjinin aksine çevre dostu olduğunu söyledi. Türkiye’nin, Avrupa’da İspanya’nın ardından en fazla güneş enerjisi potansiyeline sahip ülke olduğunu belirten Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü: “İspanya artık enerjisinin yüzde 40’ını yenilenebilir enerjilerden sağlıyor. Türkiye’de ise potansiyelimizin sadece yüzde 1’ini kullanıyoruz. Rüzgâr ve güneş bir arada değerlendirildiğinde Avrupa’nın en yüksek yenilenebilir enerji potansiyeline sahibiz. Jeotermal enerji konusunda da oldukça zenginiz. Ancak bu alanlara hükümet tarafından yeterli teşvik verilmiyor ve yatırımlar daha çok kömür ve nükleere yapılıyor. Oysa enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjilerle enerji ihtiyacımızı karşılamamız mümkün.”
Termik santrallere karşı mücadeleleri de devam ediyor
Greenpeace olarak Türkiye’de nükleer dışında kömürlü termik santrallere ve iklim değişikliğine karşı kampanyalarının da devam ettiğini söyleyen Şahin, iklim değişikliğiyle mücadele alanı olan iklim ve enerji kampanyalarıyla Türkiye’de nükleer enerji santrallerinin ve kömürlü termik santrallerin kurulmasının önüne geçmeye çalıştıklarını söyledi. Kömürün insan kaynaklı karbon salınımlarının en büyük kaynağı olduğunu ve bu nedenle iklim değişikliğine neden olan birinci enerji üretim biçimi olduğunu belirten Şahin sözlerine şunları ekledi: “Nükleer enerji pahalı, kirli ve tehlikelidir. Bu kirli enerji biçimlerine karşı çıkarken, hiçbir tehlikesi olmayan ve küresel iklim değişikliğine neden olmayan rüzgâr, güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmemiz gerektiğini savunuyoruz.”
Haberi Duyur
Kısa Adres: http://gorunum.tk/265
Yol: Ana sayfa » Yazılar » Nükleer tehlikenin farkında mısınız?
Bir cevap yazın