6 Kasım 2024, Çarşamba - 22:55

  • google plus
  • twitter
  • facebook
  • rss

Sanatla toplumsal gerçekliği yansıtmak: Çinçin’in gerçek hikayesi

Tarih: 04 Ekim 2015

|

Kategori:

|

Yazdır

|

Okunma: 257

Kentsel dönüşüm kurbanı olan Ankara Çinçin’de çektikleri internet dizisiyle fenomen haline gelen Yolunda A.Ş ekibi, 1 Mayıs’ta “Çinçin Bağları” sinema filmiyle beyaz perdede yerini aldı. Filmin başrol oyuncusu Erdağ Yenel, GÖRÜNÜM’ün sorularını yanıtladı. (GÖRÜNÜM 114 – 5 Eylül)

Erdağ Yenel 1986 Ankara doğumlu. Tiyatro, kısa film ve plastik sanatlar gibi çalışmalar yürütülen ve 2008’den bu yana faaliyette olan “Ve Sanat Atölyesi” ekibinden olan Yenel, ODTÜ Felsefe Bölümü mezunu
bir sanatçı. Kazandığı bu bakış açısıyla sanatın, teorinin ve yaşamın birlikteliğini savunan Yenel, her adımını bu düşüncesine göre attığını söylüyor.

Adsız

Film setinden

Yolunda A.Ş. projesinin oluşumundan ve projeye dahil olma sürecinizden bahsedebilir misiniz?

“Ve Sanat”ta uzun yıllardır çalışmala yürütüyorduk. Tiyatro ve kısa film çalışmalarımız düzenli bir şekilde gidiyordu ama internet dizisi gibi düşüncemiz yoktu. Ama bir noktada artık sinemanın öğrenilmesi gerektiğini kendi içimizde daha fazla konuşur olmuştuk. O dönemde Yolunda A.Ş’nin yönetmeni Emre’nin (Emre Budak) ve senarist Hasan’ın (Hasan Göktaş) birlikte hazırladıkları “Çinçin Bağları” adında bir senaryo çıktı ortaya. Ama bunu o günün koşullarında hayata geçirecek imkan yoktu. Büyük bir masraftı bizim için. Ekip olarak belki vardık ama filmin teknik anlamda altyapısının düzenin kurabilmek biraz zaman alacaktı. O dönemde internet dizisi platformunun başladığını duyduk. Dediğim gibi ilk önce internet dizisi çektik ama planda sinema filmi vardı. 8 bölümlük internet dizisinin bizim içinde sağlam bir pratiği oldu.

 

“Çinçin Bağları Hikayesi” sinemada ve sosyal medyada da yoğun ilgi gördü. Peki gelen tepkiler nasıl?

Filme özellikle hedef kitlemiz olan Çinçin ve benzeri mahallelerden olumlu tepkiler geliyor. İnsanlar filmde ne kadar çok kendilerini görürler ve benimserlerse proje de o denli olumlu tepki alıyor. Tabi hem teknik hem de oyunculuk anlamında eleştiriler de var. Dolayısıyla bu film mükemmel ve kusursuz değil. Biz de ilerleyen süreçte var olan eksikliklerimizi kapata kapata ilerlemeye çalışacağız.

 

Barda çalışıyorsunuz, önlüğü çıkardıktan sonra sete gidiyorsunuz. Filme nasıl bir etki sağlıyor çalışma hayatınız?

Biz 2008’de “Ve Sanat”ı oluşturduğumuzda, çoğunluğu işçilerin ve öğrencilerin oluşturduğu bir ekipti. Daha çok işten güçten bulduğumuz boş vakti değerlendiren bir ekibiz. Aslında tam bu ikisinin çelişkisinden beslenmeye çalışıyoruz. Yaşam teoriye baskındır ve bizim için asıl olan emek sürecinin kendisidir. Sanatı da bu yanıyla bir işçinin fabrikada harcadığı emekten ve çabadan yüksek görmüyoruz. Sanat sadece, o emek süreciyle birlikte harmanlandığı zaman doğru yere konumlanır diye düşünüyorum.

 

Filme direkt mahalleden oyunculuk anlamında katılım da söz konusu. Projeye birebir aktarım açısından nasıl görüyorsunuz bunu?

Biz zaten önceden beri Çinçin’e gelip gidiyorduk. İbo (İbrahim Aymergen) eskiden beri arkadaşımız ve kendisi de Çinçinli. Yolunda A.Ş ortaya çıktıktan sonra mahalleliyle iletişime geçme konusunda İbo bize çok yardımcı oldu. Yeri geldi bizleri tek tek tanıttı herkese. Çünkü mahallelinin ötekileştirilmeleri nedeniyle dışarıya karşı da aşılmaz bir algısı var. İbo,“Mahallemizde güzel bir sosyal aktivite oldu” demişti bize. Oranın kendine özgü sorunları var ve şimdi rahatlayabildikleri tek alan da sanatsal faaliyetler oldu. Bugünün dizilerinde, filmlerinde yoksul mahalleler üzerinden bir konumlanış görmüyoruz. Hemen hemen hepsinde zengin kesimin hayatlarının yansıtıldığını izliyoruz. Biz tam tersi, eğer sanatsal bir faaliyet olacaksa bunun toplumun gerçekliğini yansıtması ve sanatın bizzat bu gerçeklikten beslenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çekimler esnasında insanlar bize evlerini açtı, sofralarını açtı. Her konuda çok yardımcı oldular. Amaç zaten o etkileşimi, o diyalogu yakalamaktı. Bu anlamda Yolunda A.Ş, sanatın asıl gerçekliğine yakınlaşmasına da vesile oldu. Bu noktada bir parantez açmak istiyorum. Biz orada belgesel çekmedik. Derdimiz o gerçekliğin içerisinde kurguyla harmanlananbir iş çıkartmaktı ortaya. Gerçeklik çok daha ağır çünkü. Çinçin’i birebir, anlatmaya kalksaydık Türkiye buna hazır değildi.

 

Birçok dizi ve filmde zengin ve toplumda çok az olan kesimin temsil edildiğini görüyoruz. Siz toplumsal gerçekliği yansıtma amacıyla yola çıkıyorsunuz ve bunu gerçekten sert bir şekilde işliyorsunuz. Bu kadar çok beğenilmenizi, olumlu tepkiler almanızı toplumun böyle bir aktarıma ihtiyacı olduğu yönünde yorumlamamız mümkün mü? Yolunda A.Ş’yi bir kırılma noktası olarak görebilir miyiz?

Biz bu gerçekliği kara mizahla anlatmaya çalıştık. Ülkede zaten geçmişe doğru baktığımızda tam da bu toplumsal kodlarla kurulan, toplumun geniş kesimlerinin yaşamlarıyla doğrudan doğruya bağlantı kurabilecekleri birçok üretim var. İlk akla gelen Kemal Sunal filmleri var. Bugün hala karşımıza gelse yine bıkmadan izleriz. İnsan kendini görüyor, eşini dostunu görüyor, çünkü kendi duyguları, kendi özlemleri, kendi sevinçleri ve acıları var onlarda. Yılmaz Güney geleneğine baktığımız zaman Umut’larda, Yol’larda, Sürü’lerde tam da ülkenin %60-70’ni ilgilendiren gerçekliğin ifadesini görürüz. Yolunda A.Ş’nin internet üzerinden bu kadar yayılmasının nedeni de işte bu. İnsanlar kendilerini görmeyi istiyor, kendi hayatlarına yakın filmler izlemek istiyorlar. Ama alternatif sunulmuyor. Ya engelleniyor, ya da kimsenin böyle bir kaygısı yok, herkes gemisini kurtaran kaptana dönüşmüş halde.

Haberi Duyur

Kısa Adres: http://gorunum.tk/8216
Yol: Ana sayfa » Yazılar » Sanatla toplumsal gerçekliği yansıtmak: Çinçin’in gerçek hikayesi

Yorumla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Eskişehirli kadın çiftçiler, Dünya Kadın Çiftçiler Günü’nde Ankara’daydı

Eskişehirli kadın çiftçiler, Dünya Kadın Çiftçiler Günü’nü Ankara’da çeşitli etkinliklerle kutladı. Anıtkabir’i ve Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Başkent Kalkınma Projesi’ni ziyaret eden çiftçiler, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde yapılan forumda kürsüden seslendi: “Çiftçi doğduk, çiftçi öleceğiz.”

Kapat