Bir erkek yılı daha bitti
Kadın cinayetlerini önlemede etkili olacağı düşünülen İstanbul Sözleşmesi, bu yıl da gerekli şekilde uygulanmadı. Çocuk yaştaki evliliklerin yolunu açarak cinsel istismarı meşrulaştıracağı, kadınların nafaka hakkını sınırlandıracağı söylenen İkinci Yargı Paketi ise gündeme oturdu. Kadın cinayetlerinin artarak devam ettiği bir sene daha biterken gözler 2020 yılına çevrildi.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun medya taraması verilerine göre 2019 yılında en az 474 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Platformun yıl boyu tuttuğu raporlara göre, kadın cinayetleri en çok kadınların boşanmak istemeleri, erkeklerin barışma veya arkadaşlık isteğini reddetmeleri, yani kendi hayatlarına dair karar almak istemeleri sonucunda işlendi. Kadınların çoğu evli ya da eskiden evli oldukları, birlikte ya da eskiden birlikte oldukları erkekler ve akrabaları ya da tanıdıkları tarafından öldürüldü. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 15 Kasım’da yaptığı açıklamaya göre de 2016-2019 yılları arasında Türkiye’de bin 167 kadın öldürülmüştü ve sadece 76’sı haklarında bir koruma kararı verilmiş kadınlardı. Faillerin yüzde 63,5’i eş veya partner, yüzde 32’si ise akrabaydı.
Bu yıl da artarak devam eden kadın cinayetleri, 2018 yılında 440 olarak kaydedilmişti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2013 yılında 237, 2014 yılında 294, 2015 yılında 303, 2016 yılında 328, 2017 yılında 409 kadın öldürüldü. Bu sene de kadın cinayetleri durdurulmadı ve geçtiğimiz yıla göre arttı.
Erkekler ayrıca Bianet’in verilerine göre 2019’un ilk on bir ayında 46 kadına tecavüz etti, 551 kadını seks işçiliğine zorladı, 204 kadını taciz etti, 247 çocuğu istismar etti, 556 kadına da şiddet uyguladı. 2018’in ilk on bir ayında ise erkekler en az 225 kadını ve aralarında bebeklerin de olduğu 16 çocuğu öldürmüş, 58 kadına tecavüz etmiş, 177 kadını taciz etmiş, 469 kadına zorla seks işçiliği yaptırmış ve 338 çocuğuna cinsel istismarda bulunmuştu. Erkekler, 2018’in ilk 11 ayında 364 kadını da yaralamıştı.
Erkek şiddeti 2019 yılında her alanda artarak devam etti. Bu yıl dikkat çeken bir konu ise erkek şiddetinin yasalarla desteklenmek istenmesi oldu. Buna göre, ülke gündemine oturan İkinci Yargı Paketi kapsamında çocuk yaşta erken evliliklerin önünün açılacağı, ekonomiye katılımı toplumsal roller nedeniyle düşük olan kadınların nafaka hakkının sınırlandırılacağı iddiaları konuşulmaya başlandı. Öte yandan kadınlar, bu yıl yaşam hakları için mücadele etmeye devam etti. Kadınlar 2019 boyunca İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanu’nun uygulanmasını her yerde dile getirdi.
Kadınların talebi ortak: “İstanbul Sözleşmesi Uygulansın”
Erkek şiddetine karşı mücadele eden kadınlar yıl boyu kadın cinayetlerine, taciz ve tecavüze karşı seslerini yükseltmeye devam etti. İstanbul’da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ndeki büyük Kadın Mitingi’nden, Las Tesis eylemlerine, binlerce kadın ülkenin her yerinde durmadan aynı talebi yineledi. Kadınlar altını çizerek “İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanun uygulansın” dedi.
Sözleşme imzalanalı 7 yıl oldu
Kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik hak ihlallerinin sona erdirilmesinde büyük önem taşıdığı vurgulanan bu sözleşme, kadına yönelik şiddetin önlenmesinde en önemli hukuki belge olma niteliği taşıyor. Bundan sekiz sene önce, 11 Mayıs 2011’de imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi’ne ilk imzayı Türkiye adına, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu attı. Meclis, Sözleşmeyi, 14 Mart 2012’de kabul etti ve böylece Türkiye sözleşmeyi ilk onaylayan ülke oldu.
Kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşme özelliğine sahip İstanbul Sözleşmesi’nin temelini ise 2009’da görülen “Nahide Opuz davası” oluşturdu. AİHM ilk kez bir taraf devleti, kadın cinayetinden sorumlu tutarak, devleti cinsiyet temelli ayrımcılık ve yaşam hakkı ihlalinden mahkum etmiş ve kadına karşı erkek şiddeti konusunda gerekli uygulamaların mevcut olmadığına karar verdi.
Türkiye’de kadına yönelik şiddet rapora da yansıdı: “endişe verici”
İstanbul Sözleşmesi kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, kadınların her türlü şiddetten korunması, kadınlara yönelik şiddetin faillerin kovuşturulması, yargılanması ve cezalandırılmasına ilişkin hükümler içeriyor. İstanbul Sözleşmesi psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, tecavüz, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, tecavüz ve taciz dahil cinsel şiddet olmak üzere kadına yönelik şiddetin tüm türlerini içeriyor. Türkiye’deki kadınların şiddete karşı sıkça başvurduğu 6284 No’lu yasa da İstanbul Sözleşmesi’nin garantisi altında.
Kısaca GREVIO olarak adlandırılan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzmanlar Grubu” da taraf devletlerin Sözleşme’nin getirdiği standartlara uyup uymadıklarını belirlemek için raporlar hazırlıyor. Sözleşme’nin gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini denetlemek için oluşturulan GREVIO’nun görev ve işleyişlerini de yine Sözleşme düzenliyor. GREVO’nun 15 Ekim 2018’de yayınladığı Türkiye raporunda ortaya çıkan sonuç “endişe verici” olarak nitelendirildi. Raporda, şiddetin otoritelere nadiren bildirilmesi, sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına yönelik kısıtlamalar, zorla ve erken yaşta evlilikler ve mağdurun suçlanması gibi sorunların sürece gölge düşürdüğü belirtildi. GREVIO, bunun yanı sıra mağdurların korunması konusunda sistemin başarısız olduğunu, hatta bazen yeni mağduriyetlere ya da ikincil mağduriyetlere sebep olduğunu da kaydetti. GREVIO, 6284 nolu yasanın gereği olarak, mağdurun beyanının koruma tedbiri alınması ve soruşturma başlatılması için delil kabul edilmesi gerektiğini hatırlatarak, İstanbul Sözleşmesi’nin nitelikle şekilde uygulanması için çağrıda bulundu.
Bakanlığın genelgesi tartışma yarattı
Adalet Bakanlığı’nın yayınladığı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un uygulanması hakkındaki genelge 17 Aralık’ta güncellendi. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül imzasıyla yayınlanan genelgede kimi çevrelerce iptali istenen 6284 sayılı kanunun sıkça yer alması dikkat çekti. “Genelgemizin önleyici ve koruyucu tedbir uygulamalarına rehber olacağına inanıyorum” ifadelerini kullanırken genelgedeki 6284 vurgusu, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmadığının bakanlık tarafından kabul edilmesi olarak yorumlandı. Kadın örgütleri tarafından genelge, “kazanım” olarak değerlendirilirken, genelgenin göstermelik olduğunu düşünenler de var.
Kadına Yönelik Şiddet Büroları açılacak
Genelgeye göre Cumhuriyet başsavcılıkları bünyesinde, “Aile İçi ve Kadına Yönelik Şiddet Bürosu” kurulacak ve bu bürolarda çalışacak Cumhuriyet savcıları zorunlu durumlar harici farklı işlerde görevlendirilmeyecek. Cumhuriyet başsavcılıklarına yapılan şikâyet başvurularında gerekli soruşturma işlemlerinin bitirilmesi için müracaat evrakı doğrudan kolluğa gönderilmeyecek. Önce şikayetçi kişinin Cumhuriyet savcısı tarafından ayrıntılı şekilde ifadesi alınarak şikâyet ve delillerinin açıklattırılması sağlanacak.
“Koruma tedbiri” vurgusu
Ayşe Tuba Arslan gibi birçok kadının koruma tedbirine sahip olmasına rağmen öldürülmesinin ardından ihmale yönelik tartışmalar başlamıştı. Bakanlık tarafından yayınlanan genelgede bu durumun önüne geçilebilmesi için “mağdurun daha önce başka şikâyetinin bulunup bulunmadığının mutlaka kontrol edilmesi” gerektiği ifade edildi. Süregelen şiddet vakaları tespit edildiğinde ise şüpheli hakkında zincirleme eylemlerle orantılı koruma tedbirlerine başvuru yapılması gerektiği de belirtildi.
Sosyal medya paylaşımlarına engelleme
Kadın davalarında adaletin sağlanabilmesi için sosyal medyada kamuoyu oluşturmak önemli bir hale geldi. Öyle ki birçok cinayet ve şiddet vakalarında kadınlar ilk olarak sosyal medyada yaşananları anlatıyorlar. Şule Çet davasında ise sanık Çağatay Aksu, tutuklanma sebebini halk ve sosyal medya baskısı ile ilişkilendirmişti. Genelgede soruşturma evresiyle delil yerine geçebilecek ses, görsel ve belgelerin yayınlanmasının önüne geçileceği belirtildi. Gizli bilgileri üçüncü kişilere veren kişinin “Gizliliğin ihlali” suçunu işleyeceği ifadeleri yer aldı. Genelgede ayrıca “özel hayatın gizliliği, mahremiyet hakkı, lekelenmeme hakkı” gibi temel hakların korunmasına değinildi.
Koruyucu tedbir kararı verilmesinde tereddüt edilmeyecek
Emine Bulut’un öldürülmeden karakola sığınmasına rağmen işlem yapılmamasının ardından kolluk kuvvetlerinin görevini yapmadıklarına yönelik suçlamalar başlamıştı. Genelgede hayati tehlikesi bulunması halinde talebin bulunup bulunmadığına bakılmaksızın 6284 sayılı geçici koruma tedbirinin sağlanacağı belirtildi. Kolluk biörimlerine yapılan müracaatlarda yaşanan aksaklıklar ve ihlallerin önüne geçilmesi için “Aile İçi ve Kadına Karşı Şiddet Olay Kayıt Formunun eksiksiz şekilde düzenlenmesi ve bu aşamada olay kayıt formu dikkate alınarak uygun koruyucu ve önleyici tedbir kararlarının istenilmesinde tereddüt edilmemesi” ifadelerine yer verildi. Genelgedeki maddede zorlama hapis cezaları kapalı ceza infaz kurumlarında gerçekleşecek.
Kadın cinayeti verileri tutarsız
İstanbul Sözleşmesi getirdiği yükümlülüklerden biri de kadına yönelik şiddet ve istismar konusunda istatistik tutmak olarak belirtiliyor. Türkiye’de devlet eliyle tutulan ilk veriyse kamuoyuna 2018’de yani İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girdikten 4 yıl sonra duyuruldu. Bu sene Kasım ayında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ile birlikte “Kadına Yönelik Şiddet İzleme Komitesi Toplantısı”nda kadın cinayeti rakamlarını açıkladı.
Açıklanan rakamlara göre Türkiye’de 2016’da 304, 2017’de 353, 2018’de 280, 2019 yılında 299 kadın öldürüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun sadece medyadan ve ailelerden bize ulaşan bilgiler ile derlediği verilere göre 2016’da 328 kadın, 2017’de 409 kadın, 2018’de 440 kadın öldürüldü. Resmi kaynakların kamuoyuna açıkladığı veriler ile kadın hakları savunucuları ve medya kuruluşlarının sadece medyaya yansıyan olaylardan hareketle tuttukları raporlar arasında büyük bir fark var. Devlet verileri basın toplantılarında açıklarken, yazılı bir şekilde yayınlamadığı için raporları inceleme şansı olmuyor.
Resmi kaynaklar ve sivil raporların kadın cinayeti tanımlamalarının farklı olması ise verilerin birbirini tutmamasının sebeplerinden biri. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu internet sitesinde bu duruma ilişkin şu ifadeler yer alıyor:
“Bizlerin sadece medyadan ve ailelerden bize ulaşan bilgiler ile derlediğimiz verilere göre 2016’da 328 kadın, 2017’de 409 kadın, 2018’de 440 kadın öldürüldü. Bizlerin ulaşamadığı, doğal ölüm olarak kayıtlara geçen, kaybolan veya intihar süsü verilen cinayetlerin de varlığını göz önünde bulundurursak gerçek kadın cinayeti rakamlarının bizim yayımladığımız rakamlardan daha fazla olması gerektiğini hatırlatmak isteriz. Bu durumda ilgili devlet kurumlarınca hazırlanan bu verilerin tanımı ve kapsamı da açıklanmalıdır. Devlet organlarınca kadın cinayetlerinin varlığının kabul ettirilmesi konusunda da yıllardır mücadelede veriyoruz.”
İkinci Yargı Paketi endişe nedeni
İkinci Yargı Paketi’ndeki kadın ve çocuklara yönelik düzenlemeler endişe yarattı. Buna göre tasarı yürürlağe girerse çocukların cinsel istismar failleri ile evlendirilmesi yasalaşacak ve kadınların nafaka hakkının sınırlandırılması için adımlar atılacak.
İkinci Yargı Paketi’ne yönelik çocukların istismar failleriyle “belirli şartlarda” evlendirilmeleri durumunda cezanın erteleneceğine yönelik hükmü içerdiği ve çocuk ile cinsel istismar faili arasındaki yaş farkının 10’un üzerinde olmaması ve evlendirilmeleri durumunda hükmün ertelenmesini kapsadığı iddiaları var. İddialara karşılık bazı milletvekilleri, sivil toplum kuruluşları, kadın örgütleri ve yurttaşlar sokaktan ve sosyal medya platformlarından tepkilerini gösterdi.
103 sivil toplum örgütünden oluşan Nafaka Hakkı Kadın Platformu (TCK 103 Kadın Platformu) yaptığı açıklama ile düzenlemenin tecavüzü akladığını, çocukların cinsel istismara maruz bırakılmasını meşrulaştırdığını, erken ve zorla evlendirmelerin önünü açacağın söyleyerek, düzenlemeyi kabul etmediklerini ifade etti.İlk kez 2016’da gündeme gelen cinsel istismar düzenlemesi kamuoyundan gelen tepkiler sonucunda tasarıdan çıkartılmıştı. Dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın “Konu kapanmıştır” dediği düzenleme, tekrar kimi çevrelerce gündeme getirilip tartışılmaya başlandı. Paketin içerisinde daha önce gündeme gelen ancak yükselen tepkilerin ardından geri adım atılan, çocuğun kendisini istismar eden kişiyle evlendirilmesi durumunda cezanın ertelenmesine ilişkin hükmün yer alacağı öne sürüldü. Tasarının 2020’de yasalaşması endişeleri sürüyor.
Nafaka hakkının sınırlandırılması gündemde
Boşanmış kadınların ekonomik durumlarına göre boşandıkları eşlerinden aldıkları nafaka, “süresiz” olması ve bunun nafaka veren erkeğe yönelik haksızlığa sebep olduğu gerekçesiyle birçok çevre tarafından hedef gösterildi. Nafakaya sınır getirilmesi konusundaki tartışmalar ise ilk olarak, Adalet Bakanlığı ve Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nca 10 Ekim 2018’de gerçekleşen “Nafaka Çalıştayı”nın ardından başladı. AKP söz konusu nafaka tartışmasıyla ilgili teklif hazırlamazken MHP, nafakaya 5 yıl sınır getirip daha sonra bu ödemeyi kamuya yükleyen bir teklif hazırladı. Ancak, bu teklif de seçim gündeminde askıya alındı. İyi Parti ise evlilik sürelerine göre kademeleştirilmiş bir nafaka ödemesi teklifi sundu. Tartışmaların fitilini tekrar ateşleyen ise Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla İkinci Yargı Paketi’nin hazırlıkları oldu. Nafakayla ilgili değişiklik düzenlemesinin de yer aldığı pakete göre, nafaka süresinin 3 ile 5 yıl arasında değişebileceği ön görülüyor.Medeni Kanun’un 175. Maddesi nafaka alma koşullarını düzenliyor. Bu maddeye göre “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir” yer alıyor.
Toplumda her ne kadar nafakayı yalnızca kadınların aldığına yönelik bir algı olsa da aslında aranan tek koşul “boşanma yüzünden yoksulluğa düşmek” ve “daha ağır kusurlu olmamak.” Yani, nafakayı geçerli şartlar sağlandığı takdirde erkekler de alabilir. Kadınların erkeklerden daha fazla nafakadan yararlanmasının sebebi ise toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadının evlilik ve boşanma sonucunda yoksullaşması, kadının iş dünyasında çoğunlukla dezavantajlı olması.
TÜİK’in 6 Mart 2019 ‘da açıkladığı Hane Halkı İşgücü Verilerine göre 2017 yılında erkeklerin istihdam oranı yüzde 65,6 iken kadınların istihdam oranı yüzde 28,9.
Nafakanın “süresiz” olduğu algısı ise yanlış. Medeni Kanun’un 176. maddesinde belirtildiği gibi nafaka alacaklısı öldüğünde veya evlendiğinde nafaka kendiliğinden ortadan kalktığı gibi, fiilen biriyle evli gibi yaşadığında, yoksulluk durumu ortadan kalktığında, haysiyetsiz hayat sürdüğünde mahkeme kararıyla kaldırılabiliyor. Bununla birlikte mali durumun değişmesi durumunda ödenen nafakanın azaltılabilmesi ve kaldırılabilmesi de şu anki yasal düzenlemeyle mümkün. Nafaka miktarı ise hakim mevcut şartlara göre belirleniyor. Yoksulluk nafakasını düzenleyen Medeni Kanun’un 175. maddesine göre nafaka miktarı, nafakayı ödeyecek kişinin mali gücü oranında belirleniyor.
Erkeklerin yarısı zaten nafaka ödemiyor
Kadın Dayanışma Vakfı’nın nafaka düzenlemesi ile ilgili hazırladığı rapora göre Mahkeme kararlarına karşın erkeklerin yarısı, kadınlara nafaka ödemiyor. Vakfın raporuna göre, kadınlara hak ettikleri nafakayı ödemeyenlerin yüzde 40’ı gerekçe olarak “Ödemek istemiyorum” dedi.
Nafaka tutarlarının asgari ücret, açlık ve yoksulluk sınırı gibi genel ekonomik veriler çerçevesinde ele alındığında sanıldığından çok daha düşük olduğunun altının çizildiği raporda, mahkemelerden çıkan ortalama nafaka tutarının 370 TL olduğu belirtildi.Raporda, erkeklerin bakımından sorumlu oldukları müşterek çocuklarının nafakaları da dahil olmak üzere, nafakayı ceza olarak görerek ödemekten kaçındıkları dikkat çekti.
Boşanma davalarına ilişkin incelenen dosyaların yüzde 82’sinde kadına yönelik şiddet iddiası bulunduğu vurgulandı. Açılan davaların sadece yüzde 32’sinde kadınlar maddi imkansızlıklardan kaynaklı olarak adli yardımdan yararlandırıldı. Raporda, şiddet gören kadınların boşandıkları erkeklerle ilişkilerini tamamen koparmak istemeleri dikkat çekti. Buna göre şiddet gördüğü için boşanma davası açan kadınlar şiddetten kurtulabilmek,tehditlerden sakınabilmek ve eski eşleri ile ilişkilerini tamamen koparabilmek için nafakanın yanı sıra manevi tazminat taleplerinde de bulunmuyor.
Las Tesis eylemleri gündemde
Şilili feminist kolektif Las Tesis tarafından, cinsel saldırıları ve erkek şiddetine karşı yapılan danslı protesto tüm dünyaya yayıldı. Türkiye’de İstanbul Kadıköy ve Ankara’da başlayan “Las Tesis” eylemlerine polis şarkı sözlerini gerekçe göstererek müdahale etti ve kadınları gözaltına aldı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise şarkıda yer alan “Tecavüzcü sensin, suçlu polisler, suçlu yargıçlar, suçlu aranızda, devlet farkında” sözlerini gerekçe göstererek kadınları hedef gösterdi.
Soylu’nun sözlerinin ardından Las Tesis protestosu Meclis’e taşındı. CHP’li ve HDP’li kadın vekiller, bütçe görüşmeleri sırasında İçişleri Bakan’ı Süleyman Soylu’ya “Bu eylemi yapmak için dokunulmaz olmamız gereken tek ülke sayenizde Türkiye oldu” diyerek Meclis sıralarında Las Tesis’i söyledi. Protestolar, İstanbul Beşiktaş ve İzmir’de de devam etti. Bakan Soylu, kadın vekillerin Las Tesis eylemlerine karşı Anayasaya rağmen yetkilerini kullanacağını “Meclis, ‘Bunları söylemeye devam etsinler.’ derse ben İçişleri Bakanı’yım, kanuna rağmen, Anayasa’ya rağmen en geniş hakkımı kullanacağım” sözleriyle ifade etti. Las Tesis eylemleri için hala çeşitli yerlerde çağrılar devam ediyor.
Kadın Mücadelesi Takvimi
Kadınlar 2019’da her yerde cinsiyet eşitsizliğine ve kadın kimliğine yönelik saldırılara karşı ses çıkarmaya devam etti. Kadın mücadelesi takvimi buradan ulaşabilirsiniz.
Haberi Duyur
Kısa Adres: http://gorunum.tk/26744
Yol: Ana sayfa » Yazılar » Bir erkek yılı daha bitti
Bir cevap yazın