28 Nisan 2024, Pazar - 13:51

  • google plus
  • twitter
  • facebook
  • rss

Gazetecilik örgütlerinden 10 Ocak için ortak vurgu “örgütsüzlük ve sansür”

Tarih: 09 Ocak 2024

|

Kategori:

|

Yazdır

|

Okunma: 50

Gazetecilik meslek örgütü yöneticileri, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü gazetemize değerlendirdi. Öne çıkan ortak vurgu ise artan sansür uygulamaları ve örgütlenme ihtiyacı oldu.

Gazetecilerin özlük haklarında önemli iyileştirmeler getiren 212 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 10 Ocak (1961) “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak kutlanıyor. Türkiye’de gazeteciliğin içinde bulunduğu koşullar her geçen gün zorlaşırken gazeteciler de bu koşullarla mücadele ediyor.

Gazetecilik meslek örgütü yöneticileri, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü ve gazeteciliğin durumuyla ilgili Görünüm’e değerlendirmelerde bulundu.

Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Kıvanç El, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş, DİSK Basın-İş Genel Başkanı Turgut Dedeoğlu, Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Kemal Aktaş, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesi Uğur Güç ve Avrupa Gazeteciler Birliği Türkiye Temsilcisi Doğan Tılıç, gazetecilerin çalışma koşulları ve gazetecilik mesleğinin durumunu gazetemize değerlendirdi. Açıklamalarda, örgütsüzlük, sansür, güvencesiz çalışma ve tutuklu gazeteciler vurguları öne çıktı.

Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin:

“10 Ocak, Basın İş Kanunu’nun yürürlüğe girişinin yıl dönümüdür. Bir dönem meslektaşlarımız için bayram olan 10 Ocak’lar artık matem gününe dönüşmüş durumdadır. Bu özel güne anlamını veren Basın İş Yasası uyarınca sigortası yapılmayan, yasal çalışma süresinin üzerinde, günde 13 saatten fazla çalışmaya zorlanan buna karşılık asgari ücret ve altında maaş alan binlerce gazeteci kaygıyla yaşıyor. İş güvencesi yok, insanca maaş yok, yasal mesai yok, sendika hakkı yok, özgürce haber yazabilmek yok… Peki ne var? Her gün tehdit var, saldırıya uğrama tehlikesi var, otosansürün ağırlığı var, mahkeme var, sansür yasası var, üç kuruşa köle gibi çalışmak var, sigortası bile yapılmadan işinden olmak var… Şartlar öyle ağır ki bu ortamda mesleğini onuruyla sürdürmeye çalışan her bir gazeteci insanüstü güçlerle donatılmış birer kahramandan farksızdır.

“10 Ocak çalışma şartlarımızı belirleyen, ekonomik haklarımızı düzenleyen kanunun, eski adıyla 212 olarak bilinen Basın İş Kanunu’nun yürürlüğe girişinin yıl dönümüdür. Bu kanun ülkemizde ilk kez gazetecilerin haklarını, mesleğin kamusal yönünü de dikkate alarak düzenlemiştir. Bu kanun 63 yıldır yürürlükte ama uygulanmıyor.

Çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve yasal güvenceye alınmasının yıl dönümü gazetecinin bayramıydı. Çünkü yasa demek güvence demekti. Şimdi ne Anayasa ne de onun uygulanması için en yüksek yargı organı olan Anayasa Mahkemesi’nin kararları dikkate alınıyor. Her alanda hukuk tanımazlık var ama gazetecilikte çağ dışı bir hukuka tabiyiz. Böyle bir gün kimin bayramı olabilir? Elbette gazetecilerin değil.

Basın ve ifade özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında en sonlarda, 165’inci sırada yer alıyoruz. Yargıçların keyfi kararlarla tutuklama çıkarması olağan karşılanıyor, meslektaşlarımızın terörle bile yargılansalar aylarca tutuklu kaldıktan sonra ilk mahkemede delil yetersizliği ile serbest kalması sıradanlaştı. Uzun tutukluluk adeta yeni cezalandırma yöntemi oldu. Sansür yasası ile gazeteciler haber vermeye bile korkar hale getiriliyor.

Bir dönem meslektaşlarımız için bayram olan 10 Ocak’lar artık matem gününe dönüşmüş durumdadır. Bu özel güne anlamını veren Basın İş Yasası uyarınca sigortası yapılmayan, yasal çalışma süresinin üzerinde, günde 13 saatten fazla çalışmaya zorlanan buna karşılık asgari ücret ve altında maaş alan binlerce gazeteci kaygıyla yaşıyor. İş güvencesi yok, insanca maaş yok, yasal mesai yok, sendika hakkı yok, özgürce haber yazabilmek yok… Peki ne var? Her gün tehdit var, saldırıya uğrama tehlikesi var, otosansürün ağırlığı var, mahkeme var, sansür yasası var, üç kuruşa köle gibi çalışmak var, sigortası bile yapılmadan işinden olmak var… Yıllardır uyarıyoruz, maalesef bugün en dip noktadayız. Gazeteciler bu yaşam ve çalışma şartlarından kurtulmadan hiçbir gündem gerçeği yansıtamaz. Bu şartlar altında bile bugün hala nitelikli ve doğru haber alabiliyorsak onurlu gazetecilerin her gün bu şartlara direnerek mesleklerine bağlılıkta ısrar etmesi sonucundadır.”

Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin

Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Kıvanç El:

“Gazeteciler için her 10 Ocak bir öncekinden daha zor geçiyor. Bunun temel sebebi ülkedeki sermaye-siyaset ilişkisi çok iç içe geçmiş olması. Bu ilişkinin en ağır bedelini de gazetecilik ödüyor. Siyaset ile medya sermayesinin medyayı aşan çıkar ilişkileri nedeniyle bugün gazetecilik mesleğini yapmak bir anlamda patronun çıkarlarını korumakla eş duruma indirgenmiş halde. Bu elbette büyük sermaye grupları için geçerli bir durum. Bu mecralarda bugün gazeteciliğin evrensel esaslarını uygulamaya izin büyük oranda izin verilmiyor. Emek veren çok sayıda gazeteci arkadaşımızın da bu durumdan rahatsız olduğunu biliyoruz. Elbette gazeteci meslektaşlarımız için zor bir durum. Bu nedenle meslektaşlarımız bugün gazetecilik faaliyetlerini daha çok “alternatif” dediğimiz alanlarda yürütmeyi tercih ediyor.
Öte yandan İktidarın gazetecilere ve kurumlara baskı yapması, akreditasyon uygulayarak gazeteciler arasında ayrım yaratması, örgütlenememe gibi bir dizi sorun bugün karşımızda.

Gazetecilerin en temel problemlerinden biri de artık çok düşük ücretler ve gasp edilmiş özlük haklarıdır. Eskiden bir rekabet içerisinde olan basın kuruluşlarının bugün tek tipleştirilmesi sonucu öncelikle istihdam alanları azaldı ve ücretlerde de büyük bir gerileme yaşanıyor. Ne yazık ki bugün asgari ücret seviyesi medyada uygulanan ana ücret oldu. Elbette çalışanlarına şartlarını zorlayarak daha iyi imkanlar sunanlar da var ancak genel durum pek iç açıcı değil.

Tabii ki bir de “sansür yasası” adını verdiğimiz bir yasa var. Bu yasanın yürürlüğe girmesinden sonra gazeteciler artık yeni bir tehdit ile karşı karşıya. Halkın haber alma hakkını savunan gazeteciler için artık haberin, gazeteciliğin yani özetle mesleğin yargılanması olağan hal almaya başladı. Bugün bu yasa gerekçe gösterilerek onlarca gazeteci hakkında soruşturma açıldı, pek çok meslektaşımız tutuklandı. Hal böyle olunca oto-sansür de daha derinleşti.

Özetle bugün gazetecilerin karşı karşıya kaldığı tablo çok parlak değil ancak unutulmasın ki gazetecilerin mesleğini yapabilme mücadelesi son yıllarda çıkmış bir durum değil. Türkiye için en az 150 yıllık bir mücadele ve gazeteciler her zaman olduğu gibi bu mücadeleyi vermeyi sürdürüyorlar.

Bu karanlık tabloya karşın, tüm saldırılara karşın gazetecilik mesleği hala ayaktadır. Türkiye’de hiçbir meslek bu kadar ağır saldırılara karşı bu düzeyde ayakta kalamazdı. Bu nedenle gazeteci adaylarına da bir mesaj iletmek isterim: Şimdiden sendika ve meslek örgütleri ile ilişkilerinizi kurun, dayanışmayı büyütün. Mesleğimiz bugün hala tüm bu zorluklara karşın ayaktaysa bir umut vardır. Hiçbir zaman yılmayan gazetecilerin olduğunu bilin, onlar gibi mücadele edin, habercilikte ısrar edin.”

Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Kıvanç El

Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş:

“Türkiye’de 10 Ocak uzun yıllardır işsizlikle, güvencesiz, sendikasız çalışma ile anılan bir gün oldu.  10 Ocak’ı bayram yapan 1961 yılındaki meslektaşlarımızın sendika öncülüğünde hakları için dik duruşları, bir araya gelen patronlara karşı ortak hareket etmeyi sürdürmeleri sonucunda kazanılan bir gündü. Ancak medyada sendikasızlaştırma, basın ve ifade özgürlüğü karşıtı politikalar nedeniyle artık gazetecilerin kutlayacak bir günü değil 10 Ocak. Tüm sektörleri içerisinde işsizliğin en yüksek olduğu, sendikalılık oranın Türkiye ortalamasının altında olduğu, gazetecilerin hemen hergün soruşturmaya, gözaltına, ifade vermeye mahkum bırakıldığı, tutuklandığı bir ortam da 10 Ocak gazeteciler için sıradan bir mücadele günü olmanın ötesine geçemiyor maalesef.

Bu tabloyu değiştirmenin, gazeteciler için 10 Ocak’ı yeniden kutlanabilecek bir gün yapabilmenin formülü çok açık. Tıpkı 1961’de sendika öncülüğündü tüm meslektaşlarımız nasıl bir araya gelip 9 medya patronuna karşı direndiyse, haklarını almak için günlerce eylemler yaptıysa bizler için başka bir çözüm yok. Küçülen, itibarsızlaştırılan, bireyselleştirilen bu mesleğin ve hakların geri kazanılması için dayanışma ve mücadele etmekten başka seçeneğimiz yok.”

TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş

DİSK Basın-İş Başkanı Turgut Dedeoğlu:

“10 Ocak Çalışan Gazeteciler gününü artık biz çalışan gazeteciler olarak karşılayamıyoruz şöyle baktığımız zaman çalışan gazetecilerin ne özlük hakları ne editoryal hakları ne de sendikal hakları kalmadığı için artık çalışan gazeteciler gününü biz “çalışamayan ve sömürülen gazeteciler günü” olarak karşılıyoruz genelde. Bu uzun zamandır, epeydir böyle sadece bu iktidar dönemine ait değil. Bundan öncesi iktidar dönemlerinde de yine bu şekilde gazeteciler hor görüldüler, editoryal bağımsızlıkları ellerinden alındı sendikal hakları ellerinden alındı. Baktığınız zaman her gelen iktidar kendi medya grubunu yarattığı için sonunda ortaya şöyle bir şey çıkıyor: Bir tarafta çalışan gazeteciler iktidar için çalışan tarafsız olmayan gazeteciler bir tarafta da çalışmaya çalışan gazeteciler, halk için haber üretmeye çalışan, editoryal bağımsızlıkları peşinde koşan, “halka yalan söylemek suçtur” diyen gazeteciler var.

Bu durum sadece gazetecilik açısından da değil, bunun yapısından da kaynaklı bir şey. Yani siz sömürülüyorsanız, hakkınızın peşinden koşmuyorsanız ve koşamıyorsanız, haklarınız size ödenmiyorsa verilmiyorsa birtakım haklarınız sizin elinizden alınıyorsa sizin örgütsüzlüğünüzden kaynaklanan bir şey. Bu bütün dünyada böyle sadece Türkiye’ye özgü bir şey de değil. Eğer örgütsüzseniz, örgütünüz yoksa ve örgütlü olmak gibi bir çabanız da yoksa şu anki iktidarlar da dahil olmak üzere bütün iktidarlar elinizdeki bütün, sahip olduğunuz her türlü olanağı alıyorlar. Bu örgütlü olmaktan kaynaklı bir şey, ne kadar örgütlü bir toplumsanız ne kadar örgütlü bir meslek grubuysanız tabi ki haklarınızı sonuna kadar savunabilecek güce sahip oluyorsunuz yani bu örgütün güçlülüğünden kaynaklanan bir şey de değil, siz güçlüyseniz zaten örgütünüz güçlü. Sen varsan sendikan var, örgütün var baktığın zaman. Sen eğer ne kadar güçlüysen örgütün de o kadar güçlü oluyor bütün toplumlarda bu böyle. Örgütü güçlü kılan da yine bireysel olarak bizleriz. Gazetecilerin en büyük sorunu şöyle 97 bine aşkın iş kolunda bu meslekte çalışan gazeteci ve matbaacı arkadaşımız var bunlar baktığımız zaman örgütlülük oranına yaklaşık %11 civarında sendikalı olduklarını görüyoruz ki bu çok düşük bir rakam. Türkiye genelinde yaklaşık %14 sendikalılık oranı, bizim meslek grubumuzda %11. Toplu sözleşme yapılan şeye baktığımızda da bu %3,5 bile değil toplu sözleşme yapılan meslek grupları. Çok çok düşük bir dilimdeyiz yani toplu sözleşme haklarından yararlanamıyoruz, örgütlülük haklarından yararlanamıyoruz, gazeteci olarak sendikaya üye olamıyoruz. Hepimizin başından geçiyor işte ne zaman ki örgütlenmeye kalksak ya da sendikalı olmaya kalksak ya işimize son veriliyor ya da mesleğimiz itibariyle devam ettirmek istiyorsak eğer ya örgütlülük hakkımızdan vazgeçiyoruz ya da mesleğimizden vazgeçiyoruz ki bu çoğunlukla örgütlülük hakkımızdan vazgeçmekle sonuçlanıyor. Şu anda, işte, yaşadığımız bir gazetecilik grevi var: Sputnik grevi. Oradaki arkadaşlarımız günlerdir, 100 günü aştı artık grevleri, haklarını işverenden alamıyorlar. Yani işveren dalga geçer gibi greve çıktınız diye bunlara dava açabiliyor, bunlar hakkında soruşturma başlatmak istiyor. Kendisi haksız hukuksuz yere grevcileri işten attığı halde, Türk yasalarını tanımadığı halde, çalışma yasalarını görmemezlikten geldiği halde yine de kalkıp sanki kendisi işveren olarak haklıymış gibi işçileri suçlayıp onları şikayet edebiliyor. Türkiye’nin yaşadığı gerçekler bunlar yani bu sadece bugünkü Sputnik grevi değil daha önce ATV-Sabah grevlerinde de yaşadık. Daha önce 12 Eylül gelmeden önce darbe olmadan önce Matbaa grevindeki işçilerin grevlerinde de yaşadık. Bizi yöneten AKP genel başkanı kalkıp da işverenlere “Daha ne istiyorsunuz işçilerin elinden grev hakkını aldık benden daha kardeşim ne istiyorsunuz” diyebilen bir cumhurbaşkanı varsa ve buna karşı da sendikalar, örgütler ağzını açıp herhangi bir şey diyemiyorsa ve bu örgütlerde çalışan işçiler de kalkıp “ya sen kardeşim kimden yanasın işçiden emekten yana mısın sermayeden yana mısın?” diyemiyorsa bu düzen bu şekilde böyle gidecek.”

DİSK Basın-İş Genel Başkanı Turgut Dedeoğlu

 

Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Kemal Aktaş:

Sadece çalışan gazetecilerin kendi aralarında farkındalık oluşturdukları bir gün değil. Çalışan gazeteciler günün anlamı var. Mücadeleyi anlatan bir gün. 1960 Anayasasında gazetecilik sektöründe 212 basın kanunu yürürlüğe girmişti. Patronlar o süreçte buna direniyorlar. Gazetecilerin özlük haklarının bu kadar genişletilmesinden rahatsız oluyorlar. Gazete çıkarmayacaklarını söyleyerek tepki gösteriyorlar. Türkiye genelinde basın emekçileri buna karşıt olarak yürüyüş düzenleyerek patronların geri adım atmasını sağlıyor. O yürüyüşün yapıldığı tarih 10 ocak olduğu için gazeteciler arasında bayram olarak kutlanan bir gün oluyor. 12 Mart 1971 Muhtırasından sonra Çalışan Gazeteciler Gününe dönüşüyor. O günden bu güne gazeteciler farkındalık oluşturmak ve dayanışma içinde bulunmak için etkinlikler düzenleyerek kutlamakta.

Gazetecilerin en önemli sorunu örgütlenme mücadelesidir. Çeşitli dernekler, cemiyetler, sendikalar bulunmakta ama bu parçalı örgütlülük içerisinde tam anlamıyla bir arada güç oluşturamıyor. Güç oluşturamamasının bazı yapısal ve kurumsal sorunları var. Yapısal sorunlardan biri olan patron gazeteciliğinin medya da etkin olmasıdır. Bu da örgütlenmenin önünde çok ciddi anlamda bir engel olarak duruyor. 90’lı yıllarda başlayan bu sendikasızlaştırma süreci artarak devam ediyor. Çalışan kesimler arasında en riskli mesleklerden biri olmasına karşın, hakkını korumak adına örgütlü bir mücadele sağlayamıyorlar. Sağlam bir örgütlenme olması şart. Sendikaların daha aktif olması gerekiyor. Derneklerin, cemiyetlerin tek çatı altında birleşip tek ses olabilecek bir yapıda bulunması gerekiyor. Sesleri daha gür bir şekilde duyurabilmeleri gerekiyor. Anayasa konusunda daha önce bizim bir önerimiz vardı. PMD olarak Anayasaya gazetecilerin, basın yayın çalışanlarının sendikal haklarının anayasaya girmesi noktasında. Sendikal hakkın anayasal bir güvence altına alınması gerekiyor. Sansür, otosansür gibi problemler neticesinde haber yapabilme hakkımızla alakalı çok ciddi sıkıntılarımız var. Medya kuruluşlarının sadece iktidarı eleştirdiği için çok ciddi kurumsal baskıya maruz bırakılıyor. 22 yıldır iktidar olan AKP tarafından gazetecilik meslek ilkelerine uygun şekilde yapılamıyor. Bununla da mücadele etmemiz gerekiyor.  Son dönemde birçok gazeteci gözaltına alındı. Bunun en yakın örneği Tolga Şardan’dır. Gazeteciler çeşitli sansür yasaları çevresinde baskı altına alınıyor ve mesleğini yapması engelleniyor.

Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Kemal Aktaş

 

Avrupa Gazeteciler Birliği Türkiye Temsilcisi Doğan Tılıç:

“1961’de 212 sayılı Fikir İşçileri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 10 Ocak günü, 1962-1971 arasında ‘Çalışan gazeteciler bayramı’ adıyla kutlanıyordu. 1971 askeri darbesiyle o hakların önemli bir kısmı tırpanlandıktan sonra  “Çalışan gazeteciler günü” olarak anılmaya başlandı. 1980’ler dünya gazeteciliği için bir milattır. Aileden gazeteci olan ve asıl işi gazetecilik olan medya patronları bu tarihten sonra hızla sektörden kayboldu ve yerine dev holdingler geldi medya sahibi olarak. Bu süreç Türkiye’ye 90’larda geldi ve ondan sonra çalışamayan gazeteciler,  kitlesel olarak işten çıkarmalar sonucu, çalışan gazetecilerden fazla oldu. Bugün çalışan gazeteciler günü demek bana çok anlamsız geliyor. 10 Ocak artık ancak bir mücadele günü olarak anlamlı olabilir, haklarımızı geri kazanmak, iş güvenliği, çalışabilmek ve sendikal örgütlenme için mücadele günü olarak.

Tek ve kısa bir reçete de yok. Her şeyden önce gazeteci olmak isteyen genç arkadaşların ve gazetecilerin gazeteciliğin bir “doğruyu söyleme mesleği” olduğunu içselleştirmeleri ve bu bilince çalışarak buna karşı olan her duruma mesleki olarak itiraz edilmeleri gerekir. Bu itiraz da ancak örgütlü olarak yapılabilir. Soruya iki sözcükle yanıt vermem gerekirse, mesleki bilinç ve örgütlenme derim.

Gazetecilik yıllardır ağır bir saldırı altında. Bu saldırının kaynaklarından biri patronlarsa diğeri de iktidarlar. 90’larda Türkiye dünyanın en çok gazeteci öldürülen ülkeleri arasındaydı, 2000’lerde en çok gazeteci hapsedilen ülkeleri arasında. 2023’te gazeteciliğe yönelik saldırı ve baskıların devam ettiğini gördük. Dezenformasyon yasası denilerek hemen her yazdığınızda size hapishanenin kapılarını açıp üzerine kapatacak bir düzenlemenin bildik baskılara eklendiği yıl oldu 2023.

Ne yazık ki, Türkiye’de medya ve gazetecilik başka ülkelerde pek görülmediği kadar bölünmüş ve kutuplanmış durumda. İktidar yanlısı bir kesim, önemli bir kesim gazetecilikten çok iktidar sözcülüğü refleksi ile davranıyor.   Güçlü bir örgütlenme olmadığından baskılara karşı çıkış noktasında da yeterince etkili olunamıyor.

İleriye dönük şunları söylemek mümkün: Mutlaka gazetecilerin birleşerek daha güçlü örgütlenmeler oluşturmaları sağlanmalı ve gazetecilik mücadelesinin gazetecilerin değil tüm vatandaşların mücadelesi olduğu topluma anlatılarak vatandaşların da desteklediği bir medya, gazetecilik, ifade özgürlüğü mücadelesi geliştirilebilmelidir.”

Avrupa Gazeteciler Birliği Türkiye Temsilcisi Doğan Tılıç

 

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesi Uğur Güç:

“Basın Kanunu’nun çıkarılması için verilen mücadele sunucu 1961’de önce ‘bayram’ olarak ilan edilen, 1971’de ise basına uygulanan baskılar nedeniyle adı ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ olarak değiştirilen 10 Ocak’ta bugün mesleklerini yapmakta ısrar eden gazetecilerin hapse atıldığı, sansür, otosansür, işsizlik, düşük ücret, sosyal güvencesizlik ve sendikasızlıkla yüz yüze bırakılan gazeteciler için bayramdan söz etmek mümkün değil. İçinde bulunduğumuz bu karanlık ortamda 12 bin gazeteci işsiz kaldı. Bini aşkın gazeteci cezaevine girdi çıktı. 15 gazetecinin tutuklu olduğu ağır ekonomik baskılarla yüzyüze olduğumuz 2024 yılında da bir yandan geçim mücadelesi, bir yandan sansür, otosansür baskısı ve tutuklanma tehdidiyle hala mesleklerini yapma mücadelesi veren gazetecilerin ’10 Ocak Gazetecilik için Mücadele Günü’nü kutlamaya devam edeceğiz.”

 

TGC Yönetim Kurulu Üyesi Uğur Güç

Haberi Duyur

Kısa Adres: http://gorunum.tk/37042
Yol: Ana sayfa » Yazılar » Gazetecilik örgütlerinden 10 Ocak için ortak vurgu “örgütsüzlük ve sansür”

Yorumla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

23 Nisan Başkent’te coşkuyla kutlandı

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 104’üncü yılında Ankara’da çeşitli etkinliklerle kutlandı. Meclis binaları, Anıtkabir ve kent merkezindeki törenlere yurttaşlar yoğun katılım gösterdi.

Kapat