“Göğüne Sığmayan Bulut: Emin Özdemir Kitabı” hem bir hazine hem bir gazetecilik başarısı
Aydoğdu: “Böylesi müthiş bir insan yaşarken anlatılmalıydı”
“Göğüne Sığmayan Bulut” kitabı, çok titiz bir çalışmanın ürünü. Kitap, Emin Özdemir’in hayat hikâyesini, dilbilim çalışmaları ve çeşitli konulardaki görüşlerini de kapsayacak şekilde anlatıyor. Bu kitap aynı zamanda yazar Hatice Aydoğdu’nun usta bir gazeteci olduğunu da gösteriyor. “Göğüne Sığmayan Bulut”, sorulardan fotoğraflara, bölüm başlıklarından diline kadar, Aydoğdu’nun böylesi zor bir işin üstesinden nasıl hakkıyla gelinebileceğini gösterdiği örnek bir çalışma özelliğini taşıyor. Kitabı elinizden bırakamıyorsunuz. Bir solukta bitiveriyor. BYYO ve İLEF’in çınarlarından Emin Özdemir’in yaşam hikâyesini adeta onunla birlikteymişçesine okuyorsunuz. Kitap ayrıca Cumhuriyet tarihinin bir kişideki yansıması gibi.
“Göğüne Sığmayan Bulut”un yazarı, BYYO mezunu ve Özdemir’in öğrencisi olan gazeteci Hatice Aydoğdu’yla kitap üzerine konuştuk. Uzun ve özenli bir çalışmayla kapsamlı bir nehir söyleşi hazırlayan Aydoğdu, hazırlık sürecinden Özdemir’in kitapla ilgili düşüncelerine kadar pek çok konuda GÖRÜNÜM’ün sorularını yanıtladı.
Emin Özdemir gibi önemli bir ismin hayat hikâyesini yazmak çok değerli çaba. Kitabı hazırlama kararını nasıl verdiniz?
BYYO’da ya da şimdiki adıyla İLEF’te derse girdiği ilk andan itibaren öğrencilerini etkileyen biriydi. Bizler, BYYO’ya ya da İLEF’e liseden çıkıp geldiğimizde gerçek anlamda okumanın, yazmanın, konuşmanın, dinlemenin pek farkında değildik. Emin Hoca’nın derslerinde en sık kullandığı tümce, “Konuşmasını bilmiyorsunuz, yazmasını bilmiyorsunuz, dinlemesini bilmiyorsunuz…” olurdu. Ardından da bunun çarpık eğitim sisteminden kaynaklandığı söylerdi. İyi bir edebiyat okuru olmamızı isterdi. Öğrencilerine eleştirel bir bakış kazandırmaya çalışırdı.
Emin Özdemir sadece bir öğretmen değil, aynı zamanda ömrünü dil devrimine adamış bir dilbilimci ve yazar. Dil ve edebiyat üzerine çok sayıda kitabı var, çocuk romanları var. Türkiye’nin en önemli denemecilerden biri…
Kitapta da dile getirdiğim gibi, “O, engin deneyimi ve entelektüel donanımıyla, kapanan bir dönemin, soyu tükenen bir kuşağın son temsilcilerinden…” Onun hikâyesinin onda saklı kalmaması için bu kitap ortaya çıktı.
Emin Özdemir’in hayatında köy enstitüleri var, Türk Dil Kurumu var, üniversiteler var, Cumhuriyet var. Kitap, Emin Özdemir’in kişisel tarihiyle sınırlı değil. Kitapta Tanzimat’tan bu yana dil sorunları, Türkiye ve dünya yazını, yazar-metin-okuyucu ilişkisi, yaratma çabası, yazarlar ve şairler de yer alıyor. Bugünü anlayabilmemiz açısından onun hayatında çok şey var.
Kitap fikri nasıl ortaya çıktı? Emin Özdemir’le nasıl irtibata geçtiniz?
Bir söyleşi izlencesinde karşılaştık; orada konuşmacıydı. Öğrencililik yıllarıma geri gittim. Orada yakın tarihimize ayna tutan bu birikimin gün yüzüne çıkarılması gerektiğine karar verdim. Fakat, bir yandan da “konuşmayı kabul eder mi, belki kendi yazmıştır, belki başkaları…” düşüncesi aklımda epey bir süre dolaşıp dururken, bir yayınevinde kendileri için nehir söyleşileri yapma önerisi geldi. Hemen kabul edip Emin Hoca’yı aradım. O da kabul etti. Kısa bir süre içinde, 2016’nın Mayıs ayında, başladık konuşmaya. On gün, elli saati aşkın bir süre boyunca ben sordum, o yanıtladı. Emin Hoca Ayvalık’a tatile gidecekti, ama daha anlatacakları vardı. Tatilini erteledi, öyle tamamladık söyleşiyi. İyi ki öyle olmuş. Çünkü Emin Hoca tatilde hastalandı. Tatilini ertelemeseydi kitap yarım kalabilirdi.
“Emin Özdemir’in hayatında Cumhuriyet var” dediniz. Bunu açar mısınız?
Cumhuriyet’in kazandırdığı önemli değerler, devrimler var. Bunlar eleştirilebilir, ancak öncelikle kazanımlarına sahip çıkmalıyız. Emin Özdemir’in yaşamı Cumhuriyet tarihiyle özdeş. Emin Özdemir bir Cumhuriyet aydını. Köy enstitülerinde yetişmiş. TDK’da “kapısına kilit vuruluncaya kadar” çalışmış. TDK yıllarını da, “Türkçenin sınırlarında nöbet tuttum” diyerek anlatıyor.
Kitabı tasarlarken Cumhuriyet’in bu kadar ön plana çıkacağını düşündünüz mü?
Amacım onun kişisel tarihini anlatırken yaşadığı dönemi de anlatmaktı. Onun hayatını biçimlendiren bazı önemli arkadaşları ve kurumlar var… Emin Özdemir’in kişisel tarihi Cumhuriyet’le ilintili olduğu için bu kadar öne çıktı. Planlanmış bir şey değil.
Belli ki yoğun bir ön çalışma yapmışsınız. Sizin hazırlıklarınızı merak ediyorum?
Kitaplarını gözden geçirdim; yakın arkadaşlarıyla görüştüm. Bunlar Emin Hoca’ya yaklaşmak açısından önemliydi.
Daha önce birkaç kişi biyografisini yazmayı denemiş, ama olmamış.
Kimler denemiş?
Öğrencisi değil, dışarıdan birileri denemiş fakat yarım kalmış. Ad vermek doğru olmaz.
Eminim bu uzun konuşmalarda ses kayıtları çok uzun sürmüştür. Çözümlemenin ardından ne kadar çalışmanız gerekti?
Yirmi kaset ses kaydı ortaya çıktı. Kasetlerin çözümünde profesyonel yardım aldım. Ortaya çıkan metni ses kayıtlarını dinleyerek okudum. Bu süreç zorlu geçti. Çünkü Emin Hoca anlatırken pek çok kitaptan, yazardan alıntılar yapmıştı; atasözlerine ve deyimlere başvurmuştu. Bunları tek tek kontrol etmek gerekiyordu. Yaklaşık altı ayda taslak kitap ortaya çıktı. Kitabın içeriğine Emin Hoca hiç karışmadı; bana güvendi,“sen nasıl istiyorsan öyle yap” dedi. Ben da ona sormadan hiçbir değişiklik yapmadım.
Sohbetleri nerede yaptınız?
Evinde görüştük hep. Birlikte yemek yedik, kahvaltı yaptık… Rahat bir ortamdı. Her şeyi konuştuk…
Gerçekten her şeyi konuştunuz mu? Eksik bir şeyler kalmamış mıdır?
Benim sorduğum sorular çerçevesinde bakarsanız her şeyi konuştuk. Ama mutlaka eksik kalan bir şey vardır. Bir şeyi “tam” yapmak olanaklı mı? Sorduğum soruları en ince ayrıntısına kadar yanıtladı. Benim sorup da onun yanıtlamadığı soru olmadı.
Kitapta anlıyoruz ki Emin Özdemir gibi önemli ölçüde edebiyatla ilgilenmiş bir ismin en beğendiği yazar Yaşar Kemal. Emin Özdemir’in Yaşar Kemal’e olan sevgisi sizce nereden kaynaklanıyor? En çok hangi yönlerinden etkilenmiş?
Emin Özdemir, Yaşar Kemal’i çok seviyor. Konuşma sırasında Yaşar Kemal’le ilgili eleştirileri anımsattığımda biraz gerildi. Hatta, “Benim söylediklerimin hepsini yazacaksın, değil mi ?” diye sordu (Gülüyor). Yaşar Kemal’le çok eskiye dayanan dostlukları var. En çok etkilendiği yönü ise dili kullanımı. “… Okuduğunuz zaman beş duyunuza birden sesleniyor” diyor. Emin Hoca için Yaşar Kemal, “doğanın ve insan yüreğinin sözcüsü”dür.
Türk Dil Kurumu’nun da Özdemir’in hayatında ayrı bir yeri var kuşkusuz.
Emin Hoca TDK’nın en genç üyelerinden biri. 1966 yılında üye oluyor. TDK’ya ve Türkçeye çok emek vermiş. Türkçenin özleştirilmesi, geliştirilmesi ve zenginleştirilmesi için 1983’e kadar TDK’da çalışmış; Terim Kolu Başkanlığı yapmış. TDK, “bütün varlığı ile bağlı olduğu” bir yermiş. Ne yazık ki 1983 yılında TDK’nın yapısı değiştirilirken o dönemdeki tüm üyelerin görevlerine son veriliyor. Emin Hoca, 1983’ten sonra TDK’nın kapısının önünden bile geçmiyor, duyduğu acıdan dolayı…
Kitabı yazma aşamasında TDK’nın kütüphanesini de kullandım. Ses kasetlerini yeniden dinlerken Emin Hoca’nın TDK’sı aklımdan geçti. Emin Özdemir’in sesi, 1983 yılında kovulduğu TDK’nın duvarlarında 2016 yılında yeniden yankılanıyordu. Bu gerçekten çok ilginçti. O kütüphaneyi bu çalışma için özel olarak seçmemiştim. Genel olarak başka çalışmalar için de kullanıyorum.
Kitabın “Yaratıcı Kalemler Müzesi, Kimin Kalemi olur?” bölümünde Özdemir’le aranızda çok hoş bir sohbet geçiyor.
Evet. Onun gibi bir okur var mıdır, bilemiyorum? O, bir “bibliyofil”dir.
Emin Özdemir’in hiç pişmanlığı var mı?
Var. Daha çok kurmacasal metinler yazmadığı için pişman.
“Göğüne Sığmayan Bulut” çok orijinal bir isim. Kitabın ismini nasıl belirlediniz?
Benim çok yakından tanıdığım bir arkadaşım metni okuduktan sonra bu adı önerdi. Emin Hoca da çok beğendi.
Peki, kapak fotoğrafına nasıl karar verdiniz?
Emin Hoca’nın kişisel fotoğraf arşivinden seçtim. Ancak fotoğrafı çekeni Emin Hoca anımsamıyordu… Kitap baskıya girmeden önce kapak tasarımı gelmişti. Fotoğrafın kimin çekmiş olabileceği üzerine konuşurken Emin Hoca birden, “Atila Cangır olabilir” dedi. Atila Hoca ile hemen bağlantı kurdum; fotoğrafı gönderdim, “Benim fotoğrafım” dedi.
Biliyorsunuz Atila Cangır da uzun süre BYYO/İLEF’te fotoğrafçılık dersi verdi, benim de hocam oldu. Buradan kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.
Kitapta çok büyük emeğiniz var ancak kitapta isim olarak çok görünür değilsiniz.
Burada söyleşiyi yapan ve kitabı kurgulayan önemli değil. Önemli olan Emin Özdemir’in yaşamını, yaptıklarını, tanıklıklarını ve gözlemlerini gelecek kuşaklara aktarabilmek…
Kitapla ilgili ilk tepkiler nasıl oldu?
Gelen eleştiriler hep olumlu…
Uzun yıllar gazetecilik yapmış olmanız avantaj sağladı mı bu kitapta?
Gazeteciliğin temel ilkelerinden biri de soru sormaktır. Bir gazeteci soru sormuyorsa “gazetecilik onurundan yoksun” demektir. Kuşkusuz bu kitapta gazetecilik deneyimim çok işe yaradı.
“Kendi bildiğim yollardan gazetecilik yapmamın olanağı kalmadı” diyorsunuz. Bu konuyu açar mısınız?
Gazeteciliği bıraktığımda uluslararası bir haber ajansında çalışıyordum. Toplam 23 yıl gazetecilik yaptım, bu sürede de hep muhabirlik yaptım. Sürekli sahadaydım. Türkiye’de ne yazık ki gazetecilik genel olarak bir tür basın danışmanlığına dönüştü. Yani siyasi ve ekonomik güç odakları sözcülüğüne…
Sizce iyi bir gazeteci nasıl olmalı?
Öncelikle objektif olmalı; gazetecilik etik değerlerine sıkı sıkıya bağlı kalmalı. Mesleğini yaparken kamu adına orada olduğunu unutmamalı. Gazetecilik bir tür kamu adına iktidarı denetlenmektir; sesini duyuramayan kesimlerin sesini duyurmaktır. Bunları yapamıyorsanız bu mesleği sürdürmenin anlamı var mı? Gazetecilikte, ilgili alanda uzmanlaşmanın önemi de göz ardı edilmemeli.
Nehir söyleşi yapmaya devam edecek misiniz?
Devam etmeyi düşünüyorum. Bakalım.
Vakit ayırdığınız, bize bu kitabı kazandırdığınız ve deneyimlerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
Haberi Duyur
Kısa Adres: http://gorunum.tk/14764
Yol: Ana sayfa » Yazılar » “Göğüne Sığmayan Bulut: Emin Özdemir Kitabı” hem bir hazine hem bir gazetecilik başarısı
Bir cevap yazın