HÜİF’in bu ayki konuğu Prof. Dr. Çiler Dursun oldu
İLEF Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Çiler Dursun HÜİF’te iletişim bilimcilerle bir araya gelerek “Türkiye’de Eleştirel İletişim Kuramlarının Söyledikleri ve Söyleyemedikleri” hakkında konuştu.
Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin (HÜİF) geçen yıldan beri düzenlediği “İletişim Bilimciler İletişimi Konuşuyor” kolokyumunun bu ayki konuğu İLEF Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Çiler Dursun oldu. İletişim bilimcilerle bir araya gelen Prof. Dr. Dursun, “Türkiye’de Eleştirel İletişim Kuramlarının Söyledikleri ve Söyleyemedikleri” başlığı altında konuştu. Hacettepe Üniversitesi Beytepe Yerleşkesi Edebiyat Fakültesi’ndeki Dijital Hikaye Anlatımı Atölyesi’nde düzenlenen etkinlik dün 14.00’te yapıldı.
“Teori toplumdan ayrı düşünülemez”
Sunumuna eleştirel toplumsal kuramın tanımından başlayan Prof. Dr. Çiler Dursun, teorinin toplumdan ayrı düşünülemeyeceğini, bu sürecin iç içe geliştiğinin altını çizdi. Eleştirel toplumsal kuramın toplumsal dünyayı olduğu gibi kabul etmeyeceğine değinen Prof. Dr. Dursun, eleştirel toplumsal kuramın, arzulanabilir bir toplumun nasıl olacağı sorusuna cevap aradığını kaydetti. Eleştirel sosyal teorinin açık uçlu ve sürekli inşa halinde olduğunu söyleyen Dursun, bilimsel bilginin ancak eleştiri yoluyla üretilebileceğini söyledi.
“Akademide olgunlaşmamış birçok eleştiriyle karşı karşıyayız”
Akademide olgunlaşmamış birçok eleştiriyle karşı karşıya kalındığına değinen Dursun, bir bakanlığın sağlıkta şiddet eylem planı için oluşturulan çalışma grubuna katıldığını söyleyerek şöyle devam etti: “Eylem planında ilk ortaya konulan önerme ‘sağlıktaki şiddet haberleri medyada gösterilmesin. Böylelikle sağlık çalışanlarına yönelik şiddet azalsın.’ Bunu söyleyenler arasında akademisyenlerde var. Burada görüyoruz ki, sosyal olguların değil, sosyal olguların nasıl temsil edildiği önemli”
“Bu kararla, bir kişinin cinsel sapıklığının tekrar edebileceği sembolik alan açmış oluyorsunuz”
Tahakküm ilişkisiyle alakalı olarak Ensar Vakfında yaşanan cinsel istismar örneğini veren Dursun, şöyle konuştu: “Bir kişinin cinsel sapıklığının, kişisel olarak ortaya çıkmış sonucu gibi bize ifade edildiği zaman, bunun daha olabilecek örgütlü yanını görmezden gelmeye veya onu düşünmemeye yol açan anlam alanına doğru çekilmiş oluyoruz. Tabi bu tahakküm ilişkisindeki bir öğretmenle yoksul öğrenciler arasında kurulmuş olan tahakküm ilişkisinin sonucu olan yıkıcılığın kendisinin telafi edilemeyeceği ve belki başka bir biçimde tekrar edilebileceği edimler için; sembolik alanda bir yer açmış oluyor.”
Türkiye’de eleştirel iletişim çalışmaların eksikliğine değindi
Sunumunda Frankfurt Okulu, ideoloji, eleştirel kuram, kültür endüstrisi, medyanın ekonomi politiği, eleştirel yaklaşımda insan gibi pek çok konuya değinen Dursun, Türkiye’deki eleştirel iletişim çalışmalarının eksiklerini ise şöyle sıraladı:“Epistemik konumunu güçlü bir şekilde kuramıyor. Politik yön ve istikametinden kaçınıyor. Nitel ve nicel araştırma yöntemlerini herhangi bir gerekçe sunmaksızın ve temellendirme yapmaksızın birden bire karşımıza çıkaran çalışmalar oluyor. Muhakkak bir temellendirme yapılmalı.”
Türkiye’de eleştirel yaklaşım çalışmalarında daha çok metin ve söylem analizlerinin yapıldığına işaret eden Dursun, araştırmalarda üretim süreçlerinin önemsenmediğini söyledi. Türkiye’de araştırmacı olmanın zorluğuna da değinen Dursun, bilgi verme açısından Türkiye’nin kapalı bir kutu olduğunu belirtti.
“Türkiye siyasetindeki himayeci ilişkiler neyse akademide de aynısını bulmuştur”
Akademik dayanışmayı kurmakta zorlanıldığını söyleyen Dursun, “son 15-20 yıldır Türkiye siyasetindeki himayeci ilişkiler neyse akademide de aynısını bulmuştur. Akademik dayanışmayı kurmakta zorlanıyorsunuz. Her kapalı cemaat yapısı, kendi dili ve anlayışı içerisinde kaçınılmaz olarak dışlayıcı bir pratik üretiyor. Farkında da değil. Dayanışma somut pratiklerle üretilen bir şeydir. Dayanışma otomatik olarak bizim kendimiz yerleştireceğimiz bir şey değildir. Ayrımcı bir dille dayanışmayı da üretemezsiniz.”
“Araştırmacılara verilmesi gereken fonlar, ayakkabı kutularında taşınıyor”
Türkiye’de araştırma yapmak için fon bulma konusunda yaşanan sorunları ise şöyle yorumladı:
“Araştırma yapmaya kalktığınız zaman ulusal fon yok. Üniversitesi ya da TÜBİTAK fonlarını talep edeceksiniz. Yurtdışında büyük sermaye grupları çok ciddi fon paylaşımı var. Türkiye’de bilimsel cemaatlerin bu kullanabilecekleri fonları da yok. Ülkenin son halini ortaya koymak için araştırmacının sahaya inmesi gerekir ama Türkiye’de araştırma yapanlara çok kötü gözle bakılır. Bizde fonlar başka şeylere gidiyor. O fonlar ayakkabı kutusunda taşınıyor. Ülkenin kaynaklarının nerelere ve nasıl gittiğini herkes biliyor.”
Haberi Duyur
Kısa Adres: http://gorunum.tk/10914
Yol: Ana sayfa » Yazılar » HÜİF’in bu ayki konuğu Prof. Dr. Çiler Dursun oldu
Bir cevap yazın