6 Kasım 2024, Çarşamba - 23:00

  • google plus
  • twitter
  • facebook
  • rss

ODTÜ Vişnelik’te gündem basın özgürlüğüydü

Tarih: 17 Ocak 2016

|

Kategori:

|

Yazdır

|

Okunma: 118

ODTÜ Mezunları Derneği ve BirGün Gazetesi, katledilen gazeteci Hrant Dink anısına Türkiye’de Basın Özgürlüğü panelini düzenledi.

ODTÜ Mezunları Derneği ve BirGün Gazetesi, katledilen gazeteci Hrant Dink anısına Türkiye’de Basın Özgürlüğü panelini düzenledi. Derneğin Vişnelik Salonu’nda dün 14.00’te başlayan panelde, “Baskı Koşullarında Gazeteci Kalabilmek” ve “Muhalif Medya Nasıl Ayakta Kalacak?” başlıklı iki oturum yapıldı.

Etkinliğin birinci oturumuna Birgün gazetesinden Nurcan Gökdemir, Birgün Gazetesi Köşe Yazarı Prof. Dr. Lütfi Doğan Tılıç,  Posta Gazetesi Köşe Yazarı Nedim Şener ve Cumhuriyet Gazeteci Muhabiri Kemal Göktaş; ikinci oturumuna ise Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Ahmet Abakay, Cumhuriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Güray Öz, Özgür Gündem Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Aykol, Birgün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Barış İnce, Özgür Gündem Gazetesi Köşe Yazarı Kenan Kırkaya, Evrensel Gazetesi Ankara Temsilcisi Cem Gurbetoğlu katıldı. Panel, öldürülen gazeteciler için yapılan saygı duruşunun ardından başladı.

Fotoğraf: Esra Tokat

Fotoğraf: Esra Tokat

Gökdemir: “Sadece biz gazeteciler için değil, tüm toplum için çok daha karanlık günlerden geçiyoruz”

İlk oturum Nurcan Gökdemir’in konuşmasıyla başladı. Baskı koşullarında gazetecilik yapmanın geçmişten beri zor bir durum olduğunu belirten Gökdemir, Hrant Dink için, “O, bu ülkede basın özgürlüğünün, birlikte yaşamın, kardeşliğin, dayanışmanın sesiydi” dedi. Sokaklarda sivillerin öldürüldüğünü, çocukların katledildiğini, gazetecilerin yargılandığını söyleyen Gökdemir, “Sadece gazeteciler için değil, tüm toplum için çok daha karanlık günlerden geçiyoruz” şeklinde devam etti. Akademisyenlere imza kampanyaları nedeniyle teşekkür edem ve onları desteklediklerini kaydeden Gökdemir, “Bu karanlık günlerden ancak birlikte dayanışarak çıkabiliriz, hep birlikte olmak zorundayız” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Tılıç: “Gazetecilik tarihi, olması gerekenle olanın çekiştiğidir ve olması gereken doğruyu söylemektir”

Ardından söz alan Prof. Dr. Doğan Tılıç, “Gazetecilik tarihi olması gerekenle olanın çekiştiğidir ve olması gereken doğruyu söylemektir” diyerek konuşmasına başladı. Türkiye’de 80’li yılların gazetecilik mesleğinin miladı olduğunu dile getiren Tılıç, neoliberal politikalar sonucu gazeteciler üzerindeki medya sahiplik baskısının, siyasi iktidar baskısının da önüne geçebildiğini ifade etti. 12 Eylül Darbesi’nden daha karanlık günlerle karşı karşıya olunduğunu belirten Tılıç, “Hem medya hem de iktidarın iç içe geçtiği bir dönemde baskı koşullarında gazetecilik yapmak daha da katmerleşir” diye konuştu. Tılıç, baskının içinde doğruyu söylemenin mümkün olup olmadığını tartışarak, “Yeter ki siz, birey ve gazeteci olarak, bu mesleğin doğruyu söyleme mesleği olduğuna inanın ve yeter ki bedelini ödemeye hazır olun” dedi.

Şener: “Bugün yalanın en çok pazarlandığı yer Türk basını”

Gazeteciliğin devlet, hükümet, yargı, sermaye ve kamuoyu odakları altında baskıya alındığını söyleyerek konuşmasına başlayan Nedim Şener, Türkiye’de gazetecilere, meslektaşlarının da baskı yaptığını dile getirdi. Gazetecilerin birbirlerine uyguladığı baskının 90’lı yıllardan itibaren tetikçi gazetecilik anlayışıyla ortaya çıktığını belirten Şener, içinde bulunduğumuz dönem için, “Artık imha etme süreci isim isim, grup grup veya konu konu belirleniyor” dedi. Şener, gerçek haber yapmakla kimsenin uğraşmadığını, yalanların olduğu bir dönemden geçildiğini belirterek, “Bugün yalanın en çok pazarlandığı yer Türk basınıdır” şeklinde konuştu. Kadir Has Üniversitesi’nin “Hangi Kurumlara Ne Kadar Güveniyorsunuz?” anketinde en az güvenilen kurumun yüzde 27 ile medya olduğunu belirten Şener, “İşimizin bir parçası, mesleğimizin bütün bu sorunları yaratan unsurlarını ortadan kaldırmaya çalışmak olmalı; yoksa hep beraber bu çürümenin kurbanı olacağız” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Göktaş: “Egemenlerin baskı dönemlerine girmeden yaptıkları hazırlıklardan biri aydınları susturmaktır”

Göktaş, siyasi iktidarın, İkinci Cumhuriyet’in inşasının başladığı tarih olarak nitelendirdiği 2008 yılından beri, medya baskısıyla rahatsız olduğu herkesi hedef haline getirdiğini ifade etti: “Bu sistemde her şey planlanarak yapılıyor. Önce yandaş medya haber yapıyor sonra siyasi açıklamalar, ardından hukuksal girişimler. Tıpkı Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmaları gibi.” Geçmişle bugünü kıyaslayan Göktaş, “Memleketin bundan sonrası, bundan öncesinden tamamen farklı olacak” dedi. Kürt illerindeki savaşı ve akademisyenlerin barış bildirilerini örnek gösteren Göktaş, “Egemenlerin baskı dönemlerine girmeden yaptıkları hazırlıklardan biri aydınları susturmaktır” dedi. Göktaş, konuşmasını, sadece gazetecilerin değil tüm toplumun yeni ve demokratik bir şekilde örgütlenmesi gerektiğini vurgulayarak sonlandırdı.

Fotoğraf: Esra Tokat

Fotoğraf: Esra Tokat

Öz: “Doğuda olup bitenlerle Batıda olanlar arasındaki farkı göremez olduk”

Baskının bugüne kadar olanlardan daha yüksek olduğunu belirterek konuşmasına başlayan Güray Öz, “Muhalif kalmayı sürdürebilmek amaç olmalı, yaşayabilmeli ve yaşamayı sürdürmeli; var olabilmeliyiz” şeklinde konuştu. Yasama ve yürütmenin baskı amaçlı olarak kullanıldığını kaydeden Öz, “Yürütme her amacı, her olanağı kullanıp gazete ve gazetecileri susturmak için elinden geleni yapıyor” dedi. Basın kanununun değiştirilip muhalif basının nefes alabildiği maddelerin kaldırılması için çaba harcandığını söyleyen Öz, “Yasama, var olan yasaları medyanın aleyhine kullanmak için teklif üstüne teklif hazırlıyor” diye konuştu. Muhalif medyanın ayakta kalabilmesi için sendikalaşmak ve yeni örgütlenme biçimleri bulmak gerektiğini belirten Öz, iktidar baskısının, iktidarın korkmasından ve yalnızlaşmasından kaynaklandığını ifade ederek konuşmasını bitirdi.

Aykol: “Maddi manevi dayanışmayı bilelim

Öz’ün ardından sözü alan Hüseyin Aykol, son 26 yılını Kürt muhalif basınında çalışarak geçirdiğini söyledi. Bu süre içinde binalarının bombalandığını, arkadaşlarının gözaltına alındığını, 70’e yakın arkadaşının öldürüldüğünü ifade eden Aykol, “26 yıllık dönemde bütün baskılara ve saldırılara karşı yılmadan devam ettik” dedi. Aykol, basın kanundaki değişmelere değindi ve kanun yürürlüğe girdiğinde gazete kapatmalarının tekrar başlayacağını dile getirdi. Sağcılar ve solcular arasındaki dayanışma farkından söz eden Aykol “Maddi manevi dayanışmayı bilelim” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

İnce: “Muhalif medyanın bulunmadığı ortamda tartışılacak hiçbir şeyin olmayacağını söyleyebiliriz”

Konuşmasına  “Televizyonların hepsi aynı sözü söyleyen ve artık yandaşlığın da abartıldığı bir hale gelmiş durumun parçası olmuş” diyerek başlayan Barış İnce, “Muhalif medyanın bulunmadığı ortamda tartışılacak hiçbir şeyin olmayacağını söyleyebiliriz” dedi. Türkiye’deki faşizmin daha otoriter, daha tek adamda toplanmış ve mezhepçi bir yanı olduğunu belirten İnce, medyanın iç açıcı olmayan bir durumda olduğunu ifade ederek, şöyle kaydetti: “Bunun nedeni devlet ve sermaye baskısıdır. Aslında Türkiye’de sermaye ile devlet de iç içe geçmiş durumdadır.” İnce, Gezi Direnişi döneminde artan tirajlarının sebebini halkı anlamak olduğunu belirtti. Yaklaşan faşizme karşı muhalif basında ortak bir yayın yürütmesinin gerekliliğini vurgulayan İnce, “Muhalif basın dediğimiz kesim ve bunu yöneten insanlar toplumun en ileri, en aydın kesimleridir ve başarabilirler” diyerek sözlerini noktaladı.

Kırkaya: “Korktuğumuz için daha fazla mücadele etmemiz ve direnmemiz  gerektiğini düşünüyoruz”

Konuşmasına, “İnsanların yaşam haklarının olmadığı, çocukların katledilip öldürüldüğü ve bunların katliam olarak görülmediği bir memlekette basın özgürlüğünü tartışmak gerçekten çok lüks” diyerek başlayan Kenan Kırkaya, 24 Temmuz’da yayın binalarına yapılan saldırıdan bu yana internet sitelerinin ve açtıkları 28 alternatif sitenin de kapatıldığını ifade etti. Saldırıya uğrayan gazeteci arkadaşları hakkında bilgi veren Kırkaya, baskı ortamından herkesin korktuğunu söyledi: “Korktuğumuz için daha fazla mücadele etmemiz ve direnmemiz gerektiğini düşünüyoruz.”

Gurbetoğlu: “Demokrasiden ve emekten yana olan, barış istiyorum diyen gazeteciler olarak bir taraf olmalıyız”

Panelin son konuşmacısı Cem Gurbetoğlu, Gazeteci Metin Oruç’un stadyuma götürülüp şiddet görmesinin ardından gözaltına alınmasını ve Metin Göktepe’nin katledilişini hatırlatarak konuşmasına başladı. “Demokrasiden ve emekten yana olan, barış istiyorum diyen gazeteciler olarak bir taraf olmalıyız” şeklinde devam eden Gurbetoğlu, gazetecilerin örgütsüz oluşunun, baskının bu duruma gelmesine neden olduğunu belirtti: “Gazeteciler ne zaman sendikasız, örgütsüz, toplu sözleşmesiz çalışmaya başladı o zaman patron karşısında da sessiz kalır hale geldiler.” Gazetecilerin durumunun memleketin halinden farklı olamayacağını dile getiren Gurbetoğlu, “Toplumsal bir kurtuluşla gazetecilerin özgürleşmesi birbirinden ayrılmayacak bir durumdur” dedi. Gurbetoğlu ayrıca muhalif gazeteciliği daha iyi yapmak için kendini muhalif gören kesimin dışındaki insanların da dikkatinin çekilmesi gerektiğini belirtti.

Fotoğraf: Esra Tokat

Fotoğraf: Esra Tokat

Haberi Duyur

Kısa Adres: http://gorunum.tk/9890
Yol: Ana sayfa » Yazılar » ODTÜ Vişnelik’te gündem basın özgürlüğüydü

Yorumla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Eskişehirli kadın çiftçiler, Dünya Kadın Çiftçiler Günü’nde Ankara’daydı

Eskişehirli kadın çiftçiler, Dünya Kadın Çiftçiler Günü’nü Ankara’da çeşitli etkinliklerle kutladı. Anıtkabir’i ve Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Başkent Kalkınma Projesi’ni ziyaret eden çiftçiler, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde yapılan forumda kürsüden seslendi: “Çiftçi doğduk, çiftçi öleceğiz.”

Kapat