17 Temmuz 2023, Pazartesi - 14:42

  • google plus
  • twitter
  • facebook
  • rss

Sağlıktan tasarruf ediyoruz

Tarih: 08 Ocak 2019

|

Kategori:

|

Yazdır

|

Okunma: 386

Sağlık sektörünün krizi bitmiyor. Döviz kurundaki artış ilaca erişimi engelliyor. Yurtdışından gelen ilaçlarda kısıtlama kararı uygulanması ve yerli ilaçların limitli dağıtımı sebebiyle hastalar ilaç bulamıyor. Yetkililerin müdahalesi, krizin yükünün eczacıya, hekime ve hastaya yüklenmesine engel olamıyor. İlaç krizini sektörün bileşenlerine sorduk.

Ekonomik kriz ilaç sektörünü de vurdu. Yabancı firmalar Türkiye’ye pazarladığı kanser ve insülin ilaçlarına kota uygularken, her ay ortalama 400 kalem ilaç “yok’a düşüyor.” Eczaneden “yok” yanıtını alan hastalar sesini sosyal medyadan duyurmaya çalışırken, eczaneler hükümetin enflasyona önlem olarak ilaçta uyguladığı sabit kur sebebiyle zarar ediyor. Krize etkileri bu yıl görülecek olan yardımcı eczacılık uygulamasının da eklenmesi sistemi kilitliyor. İlaç kurunun sabitlenmesi ve “milli ilaç projesi” adımları ise sektörün krizini durduramıyor.

Eczaneler hastalığa ilaç olamıyor

İlaç fiyatlandırmasında kullanılan kur, son 14 yılın en yüksek düzeyinde gerçekleşti. Sağlık Bakanlığı ve ilaç firmaları arasında 14 Şubat’ta yapılan anlaşmayla 2.69 TL’de sabitlenen Euro kuru, serbest piyasada bir dönem 7 TL’yi aştı. Yıl içinde eczanelere gelen ilaç sayısında azalma ve bazı ilaçlara erişim problemleri yaşandığı tartışılırken stokçuluk iddiaları eczaneleri, ilaç firmalarını ve hastaları karşı karşıya getirdi. İlaca erişim problemine bir de sürpriz faturalar eklendi. Astım ve KOAH hastalarından ek ücret alınmaya başlandı. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İlaç Geri Ödeme Komisyonu ve Sağlık Bakanlığı’nca 15 Eylül’den itibaren ilaçta referans kodlamasına geçilmesiyle, 9 milyon astım ve KOAH hastasına, raporlu ilaçlarından kutu başına 14-20 lira fiyat farkı ödemesi çıkmaya başladı.
Kanser, migren, tansiyon, kalp ilaçları ile grip aşısı, göz damlası, insülin gibi ilaçlar, temininde güçlük yaşanan önemli ilaçlar olarak sıralanırken, hastalar sosyal medya aracılığı ile eczacılar ise kurdukları iletişim ağı ile hastaların ilaç ihtiyacını karşılamaya çalışıyor. Bulunmayan ilaçlar arasında, kanser hastalarının kullanmak zorunda olduğu Cisplatin, Metotreksat, Vinblastin ve Gemsitabin gibi ilaçlar da yer alıyor. Bulunmayan ilaçlar firmalara sorulduğunda “piyasaya sürümü yavaşlatılmıştı fakat bu kısa süreli bir aksama” yanıtı alınırken stokçuluk iddialarının hedefinde olan depolar ise firmaların ilaç vermediğini iddia ediyor. Birçok eczacı Sağlık Bakanlığı’nın ilaç takip sisteminin ilaç stoklamayı önlediğini söylese de konuyla ilgili gelişmeler yöntemin etkisiz kaldığını ortaya koyuyor.

Kamu zararını önleme sorumluluğu hekimlere yüklendi

İlaç kriziyle ilgili kimi haberler de ulusal medyaya yansıdı. Örneğin Gazi Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi Gazi Hastanesi Başhekimliği’nin 5 Ekim imzalı yazısı, sessizce(!) ilerleyen ilaç krizinin somut göstergelerinden biri oldu. Başhekim Prof. Dr. Ahmet Demircan imzasıyla Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanlığı’na gönderilen yazıda “Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi faaliyetleri çerçevesinde ihtiyaç duyulan ilaç ve tıbbı sarf malzemelerin tedarikçisi olan firmalar, son zamanlarda döviz kurlarında meydana gelen değişiklikler sebebiyle Sağlık Uygulama Tebliği’nin (SUT) üzerinde fiyat vermektedir… Bu süreçte hayati öneme haiz malzemeler alınacak olup, diğer elektif ameliyat, işlem vb. için kullanılacak olan malzemelerin alımı bir süreliğine ertelenecektir” denildi. Bir başka örnekte ise Karadeniz Teknik Üniversitesi, “Bazı hastalarda hayat kurtarıcı olarak uygulanan plazmaferez için gerekli olan terapötikaferez seti stoklarımızda tükenmiş olup, çıkarılan tüm satın alımlarda hiçbir firma teklif vermediğinden dolayı alım gerçekleştirilememiştir…” açıklaması yaptı. Ordu Devlet Hastanesi ise 26 Ekim’de “Acil vakalar hariç kalp kapak ameliyatı yapmayın” duyurusunda bulundu. Gelişmeler ulusal medyada “Ameliyat yapmayın talimatı” başlığıyla yer aldı.
Krizin sorumluluğunu hekime yükleyen haberler üzerine, Gazi Üniversitesi Hastanesi 10 Ekim’de sitesinden “…hastanemizde halen ameliyat yapılmaktadır…” açıklamasını yayınladı. Bir açıklama da 4 Ekim’de Ordu Devlet Hastanesi Başhekim Vekili Uzman Doktor Tuğçe Kutlu’dan geldi. Kutlu, gelişmeler üzerine “kamu zararı oluşmasını önlemek amacıyla bir planlama yapılması gerekliliği bildirilmiştir…” açıklamasını yapmak zorunda kaldı.
Gelişmeler 16 Ekim’de AKP MYK toplantısında parti sözcüsü Ömer Çelik’in “Şimdi tabiî bahsedilen hastanelerin bütçesi ayrı, birtakım tasarrufları olabilir” değerlendirmesiyle karşılanırken, CHP Arge – Bilim, Yönetim, Kültür Platformu’nun 16 Aralık tarihli “AKP Sağlığa Zararlıdır: İlaç ve Tıbbi Cihaz Sektöründe Kriz” başlıklı raporu, hastanelerdeki krizi raporladı. Rapora göre, 2018 itibariyle üniversite hastanelerinin 6 milyar TL, Sağlık Bakanlığı’na bağlı kamu hastanelerinin ise 11 milyar TL borcu bulunuyor. SGK tarafından 5 Aralık’ta yapılan düzenleme ile de bazı ilaçlar bedeli ödenecek ilaçlar listesinden çıkarıldı.

Rantlaşmış ilaç sisteminin maymuncuğu: Zam

İlaca erişimde yaşanan sorunlara zam eklendi. Şubat ayında yapılan yıllık zamma, 18 Aralık’tan itibaren geçerli olacak yüzde 50’yi bulan fiyat artışı da eklendi. Listede indirime gidilen ilaçların da olması eczacılar tarafından “İndirime gidilen ilaçlar da var. Bu sebeple tam olarak zam sayılmaz” şeklinde yorumlansa da zamdan önce piyasada bulunmayan bazı ilaçların zamla birlikte ortaya çıkması stokçuluk iddialarını güçlendirdi.

Zamları GÖRÜNÜM’e değerlendiren (ismini vermek istemeyen) bir eczacı, “stokçuluk” iddalarını dile getiriyor: Tamam zam değil, bir kısmında indirim oldu. ‘Mantığı var mı’ diye sorarsan şimdiki piyasada ilaç fiyatı indirmenin hiçbir mantığı yok. Stok yapıldığına inanıldığı için ilaçların tekrar piyasaya sürülebilmesi için yapıldı ama çok yanlış. Depolar ilaçları stokluyor ve firmalardan zam haberi geldikçe piyasaya sunuyor. Mesela Aspirin 4 küsur lirayken 7 TL’ye çıkmış ve bir haftadır depolarda yoktu ama dün depolar siparişi göndermeye başladı.

Zam yaygın bir şekilde duyurulmazken, ilaçların zamlandığını eczanede öğrenen hastalar ise duruma tepki gösteriyor. Bir hasta, zamlı fiyatlarla ilgili şunları söylüyor: Yaklaşık beş buçuk senedir Türk Eczacıları Birliği (TEB) Yurt Dışından İlaç Temin Birimi aracılığıyla ilaç alıyorum. Geçtiğimiz yıl artık o ilacın getirilemediğini ama aynı etken maddeye sahip başka bir ilacın getirileceği tarafıma bildirildi. Bir yılı aşkın süredir yeni gelen ilacı kullanıyordum ama son ilaç başvurumda bu ilacın geç gelebileceğini, eskiden kullandığım ilacı tekrar alabileceğimi belirttiler. Daha hızlı geleceğini söyledikleri için kabul ettim. İlaç 25 günde gelerek daha erken gelmemiş oldu. İlaca başvurduğumda herhangi bir fark ücreti ödemeyeceğim belirtilmişti ama ilaçlar geldiğinde kutu başı 2.25 Euro fark ödemem gerektiğini söylediler. Düzenli kullanmam gereken ilaçlar olduğu için mecburen bu farkı ödedim.

Hükümetin “hastaları yerli ilaca yönlendirin” çağrısı ise muadili olan ilaçlar açısından bile bazı sorunların ortaya çıkmasına engel olamıyor. Konuyla ilgili GÖRÜNÜM’e konuşan böbrek nakilli bir hasta durumunu şöyle özetliyor: Böbrek nakilli bir hasta olarak 14 senedir Novanorm isminde bir ilaç kullanıyordum. Bu ilaç yüksek şeker için kullanılıyor, en son ilacımı almak için eczaneye gittiğimde ilacın artık Türkiye’ye gelmediğini söylediler. Çok panik oldum çünkü her gün kullandığım bir ilaç ve elimde çok az vardı. Aceleyle doktor randevusu aldım, bunu almam da çok zor oldu. Doktor bana ‘Türkiye’nin kaderi bu’ dedi. Başka bir ilaç verdi ama ilaca adapte olmam çok uzun sürdü, çok zorlandım. Öbür ilacın vücudumdaki etkilerine alışmıştım ama bu ilaca alışmak zor oldu.

İlaç krizine “milli“ merhem

İlaç sektörünün dışa bağımlı olması “milli ilaç” tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. İlaç endüstrisiyle ilgili uluslararası düzenlemeleri içeren Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın (NAFTA) 1 Ekim’de sonlandırılmasıyla ABD-Meksika-Kanada arasında yeni bir anlaşma sağlandı. Kısaca USMCA olarak adlandırılan anlaşmayla yurtdışı kaynaklı ilaçlara ruhsat onayı verildiği ilk tarihten itibaren en az beş yıl boyunca “yeni farmasötik ürünlerin” güvenilirlik ve etkinliğine ilişkin gizli testlere veya diğer verilere jenerik üreticilerin atıf yapması da yasaklanıyor. Gelişme üzerine, hükümetin Milli İlaç Projesini yürüten konsey 6 Aralık’ta bir açıklama yaptı. Amerikan Türk İş Geliştirme Konseyi (ATBD Council) Genel Başkanı Uğur Terzioğlu, “USMCA kapsamındaki fikri mülkiyet hakları ve geçerlilik süresi revizyonları, global ilaç şirketlerinin elini güçlendirerek sektördeki rekabeti azaltacak ve biyolojik ilaç fiyatlarını artıracak” diyerek, Milli İlaç Projesi’nin önemini hatırlattı. Yıl içerisinde, millî ilacı yapacak yerli ve yabancı kurumlarla mutabakat imzalanması, “Lale” ismi verilen ilk yerli biyoteknolojik hücre çalışması, Kanser Tedavisine Yönelik Yerli Biyobenzer İlaç Geliştirilmesi ve Üretimi (BİOSİM) Projesi gibi adımların atılması ise sektörün bugünkü durumunu etkilemeyecek gibi görünüyor. Zira ATBD Council Başkan Yardımcısı Dr. Kemal Oğuz Kalafat “Hedefimiz, 3-4 yıl içinde ilk millî ilacı üretebilmek. 2023 yılına bunu yetiştireceğiz” açıklamasında bulunmuştu.

Milli İlaç Projesi, ilaç krizine çözüm önerileri arasında sıralanırken, CHP Arge – Bilim, Yönetim, Kültür Platformu’nun 16 Aralık tarihli “AKP Sağlığa Zararlıdır: İlaç ve Tıbbi Cihaz Sektöründe Kriz” başlıklı raporunda ithal ilaç harcamalarının son 10 yılda yüzde 7,3 arttığı belirtilerek şu tespitlerde bulundu:

– AKP iktidarı, 2003 yılından itibaren ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ adı altında yaptığı değişiklikler, sağlık sisteminde önemli tahribatlara neden oldu. Sağlık sistemi ticarileştirildi, yurttaşların ‘parası kadar sağlık hizmeti’ alabileceği bir düzen kuruldu. Plansız ve denetimsiz ekonomi ve sağlık politikaları sonucunda sağlık hizmetleri bir rant aracı haline geldi.

– 2002’de Türkiye pazarında yerli ilaçların değersel büyüklüğü yüzde 66’lık bir pay tutarken, bu oran 2016’da yüzde 42’ye kadar geriledi. 2003-2013 yılları arasında dünyada yapılan toplam ilaç AR-GE yatırımlarının yalnızca yüzde 0,01’i Türkiye’de gerçekleşti.
– İlaç kriziyle birlikte ülkeye ruhsatsız ilaçların girişi arttı. 2005’ten 2014’e ele geçirilen sahte ilaçların sayısında yüzde 400 artış görüldü. Yalnızca 2016’da 1 milyondan fazla sahte ve kaçak ilaç ele geçirildi.
– Yerli üretime son verilmesi nedeniyle, aşılar için bütçeden ayrılan pay her yıl katlanıyor. Sağlık Bakanlığı bütçesinde aşılar için ayrılan miktar 2002 yılında 26 milyon TL iken, 2018 yılında 893 milyon TL’ye çıktı.
– 2016’da toplam büyüklüğü 2,3 milyar dolar olan Türkiye’deki tıbbi cihaz ve malzeme pazarının yüzde 85’ini ithal ürünler oluşturdu.

İlaç krizini, stokçuluk iddialarını ve “milli ilaç projesi”ni eczacılara sorduk

Eczacının ortak sorunu sabit kur

GÖRÜNÜM muhabirleri ilaç kriziyle ilgili eczacıların görüşlerini almak üzere eczaneleri dolaştı. Eczacıların hemen hiçbiri görüş belirtmek istemezken bilgi veren eczacılar ise haberde isimlerinin geçmemesi konusunda oldukça hassas ve ısrarcıydı. Bu durum öğrenciler için de geçerliydi. Haberimizde isimlerini veremediğimiz eczacılar ise kur sabitini vurguladı.

Temin edemediğiniz ilaçlar var mı? Bu ilaçları ne zamandır temin edemiyorsunuz, sizce bunun sebepleri ne?

Eczacı A: Yaklaşık 6 aydır birçok ilacı temin edemiyoruz. Dolar kurunun sene başında 2,5 TL’ye sabitlenmesinden dolayı sorun yaşıyoruz. Bu yüzden yabancı firmalar ilaçları ya çok az getiriyor ya da hiç getirmiyor ve artık arz, talebi karşılayamıyor.

Eczacı B: Döviz ve ilaç politikasından dolayı aylardır ülkeye girmeyen ilaçlar var. Bunlarda da hasta ciddi anlamda mağduriyet yaşıyor ve eczacı olarak biz de yaşıyoruz. 4 aydır ülkeye hiçbir şekilde girmeyen ilaçlar var. Bazı ilaçlar 2-3 ayda bir, birkaç eczaneye 1 tane gönderiliyor ancak bunun hiçbir faydası yok. Çünkü raporlu ilaç kullanan kişilerin ilaçlarını 3 aylık şekilde alması gerekiyor bu sebeple de alamıyorlar.

Eczacı C: Temin edemediğimiz ilaçlarımız çok fazla, 2 aydır ve daha uzun süredir ulaşamadığımız ilaçlar var. Bazı ilaçlara da ulaşabiliyoruz ama çok az sayıda veriliyor. Bunun sebebi, Euro ve Dolar karşısındaki fiyat dengesizliği. Euro olmuş 6 lira. Hala 2 küsurdan kur endekslenmiş. Dolayısıyla da yabancı firmalar Türkiye pazarına girmek istemiyor, fiyatların bu kadar düşük olması onların da sınırlarını zorladı. Ayın 18’inde bir fiyat düşüşü gelecek. Bu ilaçların bir kısmı SGK ödemesinden çıkacak. Çok iyi ürünler mevcutken SGK ödemesi kapsamında olmadığı için, Türkiye’ye gelmiyor. İlaçların en büyük alıcısı SGK, dolayısıyla SGK kapsamından çıkan ilaçların alıcısı düşeceği için talep iyice azalacak ve piyasadan çekilecekler. Lilly insülin firması 80-90 kişiyi işten çıkarmak zorunda kaldı, grup kapattı. Belki bu firma artık yerli bir firmayla anlaşacak, ne olacak bilmiyoruz.

Eczacı Ç: Kanser ilaçlarına, insülinlere ulaşamıyoruz. Bu ilaçlar yurtdışından geliyor. Yabancı firmalar Türkiye’deki kriz ortamından ve sabitlenmiş kurdan dolayı zarar ettikleri için ilaç getirmiyorlar. Yaklaşık 1 senedir bu sorun var, dolardaki artıştan dolayı bu sorun arttı.

Eczacı D: Depolar 600-700 kalem ilaç için “yok” diyor, firmalar getirmiyor. Grip aşısı bile yok. Milli ilaç planlanıyorsa neden kapatıldı yerli fabrikalar? Bu ilaçların çoğu askeriye tarafından üretiliyordu. Yerli üretime dönmek istiyorsan elindekileri niye kapatıyorsun. Doktorları da eleştiriyorum. Bazı firmalarla ilişkileri oluyor ve özellikle “bu ilacı al eczaneden” diyor reçetenin yanında. Onun benzeri bir ilaç varsa da kabul ettiremiyoruz hastaya. Bağırsak hastalıklarının ilaçları özellikle yok. İlaç yurtdışından geliyorsa artık hem uzun sürüyor hem eğer o ilaçtan varsa elde ama hasta ulaşamıyorsa tekrar getirilmiyor.

Milli İlaç Projesi ilaç krizini çözebilecek mi?

Eczacı A: Her ilaç için bu projenin uygulanabileceğini düşünmüyorum, Türkiye’de ilaç sektörünün gelişmesi, yerli ilaç bu açıdan önemli ve iyi ancak özellikle belirli aşıların Türkiye’de üretilmesinin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Bu da tabii ki halk sağlığını kötü etkileyecek.

Eczacı B: Milli İlaç Projesi sadece uzun vadede etkili olabilir. Bir ilacı yurt dışından getirmeyip onu ülkede üretmek için önce ARGE’sini kurup sonra denenmesi, üretilmesi çok uzun süreli işlemler. İlacın sadece üretilip ruhsat alması bile 2 sene sürüyor. “Peki, o zaman bu arada ne olacak” diye sorarım.

Eczacı C: Abdi İbrahim yerli üretime başladı. Bu hareketi bıçak gibi başlatmamız doğru değil. İlaç üretimine başlanacak, ancak yabancı ilaçlar da piyasada olacak. Sonra doktorlar tercih olarak yerli ilaçlara geçecek ve yerli talebi karşıladığı için yabancı ilaçlara yönelik talep azalacak ve o zaman yarışamayacak. İnsülinler Türkiye’den çekiliyor, çok iyi ilaçlar Türkiye pazarına bile girmiyor. Ağrı kesicinin muadilini bulabilirsiniz ama çok hayatı önem taşıyan kanser ilaçları var, bu ilaçlar da yok. Bakanlık sıkıntı yok dedi ama sıkıntı var.

Eczacı D: Ben uzun yıllar ilaç sanayisinde de çalıştım. Türkiye’de böyle bir altyapı yok. ARGE’miz yok dışa bağlıyız, bir şekilde ürettik diyelim, etken madde konusunda da dışa bağlıyız. İlaçlar hiçbir şekilde tamamen milli olmayacak.
SGK, bazı ilaçları ödeme listesinden çıkarttı, 6 ay kadar önce. Dedi ki “Şu kadar süre içinde bu ilaçları Türkiye’de üretip yerli ve milliye katkı yaparsanız geri ödeme listesine alacağım.” Şöyle oldu sonrasında; bazı firmalar yerli imalat yazan tesislerde paketleme yaptı. İlaçlar yine yurtdışından geldi. Yani taşeronlaştı. Bu yerli ve milli mi şimdi? Kutuda Gebze yazıyor. Ben bununla uğraşmam diyenler de Türkiye’den çekildi.

Bulamadığınız ilaçlar çoğunlukla hangileri?

Eczacı A: İnsülinden yana çok büyük bir sıkıntı yaşıyorum. Çalıştığım bölgede çok sayıda şeker hastası var ve bu hastalar ilaçsız kalmasınlar diye en fazla 1 kutu olarak verebiliyorum. Çünkü ilaç kullanmadıkları durumda hastalıkları aktifleşebiliyor. Ayrıca kanser ilaçlarına ulaşımda çok ciddi sıkıntılar var.

Eczacı B: Bulamadığım ilaçlar var muadil arıyorum. Tedavi şeklini değiştirmek zorunda kalıyorum. Karmaşa daha da arttı şu son dönemde.

Eczacı C: İnsülin, bazı kanser ilaçları göz damlaları zaten aylardır yok, olunca da tek tek bulunuyor. Özellikle insülin firmaları Türkiye’den çekilmeyi düşünüyor. Yabancı firmalar için Türkiye, pazarın yüzde 1’i bile değil. Türkiye’deki gelişmeler borsayı etkilediği için yabancı firmalar da zarar etmeye başlıyor. Üstelik sürekli yapılan yerli ve milli açıklamalarıyla bu şirketlere istenmedikleri hissettiriliyor. Bu güvensizlik ortamında bu firmalar Türkiye’de kalmak için bir sebep görmüyorlar.

ATİGK Başkanı Terzioğlu ilaçların zamlanacağını söyledi. Sizce bu zamlar ilaç krizini nasıl etkileyecek?

Eczacı A: Bu ay içinde bir indirim olacak diye biliyorum. Artık ilaç fiyatlarını takip edemez duruma geldik. İlaç ucuz ve ulaşılabilir olmalı, ancak fiyat politikası bu ilaçların stoklarda bulunamamasına yol açıyor. Bunun sonucunda da hem halk hem de biz eczacılar ilaç bulamıyoruz. Hastayı tedavi edecek ilaç elimizde yok. Ayrıca devlet, “Ben ilacın şu kadarını ödüyorum” dediği andan itibaren kalanını hasta kendi cebinden ödemek zorunda kalacak ve bu kalanı ödeyemeyecek hastalar tedavi göremeyecek, ilacını alamayacak.

Eczacı B: İlaç zammını bilmiyorum ama 18 Aralık’ta 600 kaleme yakın ilacın fiyatı düşecek. Fiyatlardaki bu düşüş ilaç krizini değil öncelikle eczacıyı ve ecza deposunu etkileyecek.

Eczacı C: Bu tamamen kur ayarlamasının yapılamamasından kaynaklanıyor. Sanayi zam istiyor, bu yüzden net olmasa bir zam da bekleniyor. Bu zam da aslında düzeni döndürebilmek adına yapılan zam, yaşanan sıkıntının bütün sebebi bu, başka bir sebebi yok.

Eczacı Ç: Hiçbir fark olmayacak. Bazı ilaçlar 3’ken 5 olacak bazı ilaçlar da 250 TL’yken 125 TL olacak. Artış ve düşüşleri dengeledik deniyor ancak bu dengeleme TL dengelemesi değil kalem dengelemesi. Bazıları artacak bazıları düşecek. Olan eczacıya olacak. Mide ilaçlarının fiyatı yüzde 50 azalacak. Oysa bana maliyeti daha fazlaydı yani ben cebimden ödemiş olacağım. Ama depo ama üretici şuan piyasaya ilaç vermiyor, 18’inde zamlı veririm diyor. Vatandaş şuan zamlı fiyatı ödemek istese bile alamaz.

Krizle birlikte daha da sık dile getirilen stokçuluk iddialarına ne diyorsunuz?

Eczacı A: Her meslekte olduğu gibi eczacılıkta da meslek etiğine yakışmayan davranışlarda bulunanlar var. Eczacı için başta insan sağlığı önemlidir, bu yüzden meslek etiğine uygun davranan eczacıların stok yapması söz konusu değil ki zaten elimizde stoklayabileceğimiz ilaç yok. Depolar, yakın ilişki kurdukları eczaneleri kollayarak onlara daha fazla ilaç veriyor. Artık bir kooperatifimiz yok, kooperatifimiz varken herkese eşit miktarda ilaç dağıtılıyordu. Kooperatif kalkınca serbest piyasa ekonomisi işlemeye başladı. Depo, sevdiği eczaneye daha fazla ilaç gönderebiliyor sevmediği eczaneye hiç göndermiyor.

Eczacı B: Depocu değilim, ancak depo karlılığının çok yüksek olmadığını biliyorum. Bu yüzden ilaç depolarının ilaç stokladığını düşünmüyorum. 18 Aralık’taki fiyat indirimi, onların elindeki ilaçların fiyatlarını da düşürecek.

Eczacı C: Eczanelerin stokçuluk yaptığı iddiaları kesinlikle doğru değil. Sanayi bunu yapabilir ama eczacı yapmaz. Üstelik bizler mezun olurken yemin ediyoruz. Halk sağlığı için, elimizde ilaç tutmamız mümkün değil. Ayrıca eczanelerin ticari bir yönü de var. Bu yönden de stoklamak mantıklı değil, alıp satmak isteriz. Depolar adına bir şey söyleyemem. Fiyatı yükselen ilaçlarda da şu olabilir muhtemelen; depolar zamdan birkaç gün önce ilaçları tutabilir ve zamlı satmak isteyebilir. 18 Aralık’ta fiyatı yükselecek ilaçlar da var, sistemden bunlara bakabiliyoruz zaten, sadece düşüş olmayacak.

Eczacı Ç: İlaç takip sistemiyle Sağlık Bakanlığı kimin elinde hangi ilaçtan ne kadar varsa görebiliyor. Eczaneler ilaç stoklasa Sağlık Bakanlığı bunu görebilir, üstelik yaptırımı da var. Depolar 18’indeki zammı bekliyor ve biz de niye yollamıyorsun demiyoruz.

 

Haberi Duyur

Kısa Adres: http://gorunum.tk/21296
Yol: Ana sayfa » Yazılar » Sağlıktan tasarruf ediyoruz

Yorumla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yılın Basın Fotoğrafları 2023 ödülleri sahiplerini buldu

Türkiye Foto Muhabirleri Derneği (TFMD) Yılın Basın Fotoğrafları 2023 ödülleri, törenle sahiplerine verildi. İLEF mezunu Uğur Yıldırım bu yıl dört kategoride aldığı beş ödülle en çok sayıda ödüle layık görülen gazeteci oldu. Bu yılki "Yaşam Boyu Onur Ödülü" de deneyimli gazeteci Coşkun Aral’a verildi. Yıldırım ve Coşkun, düşüncelerini Görünüm'le paylaştı.

Kapat