19 Temmuz 2023, Çarşamba - 18:03

  • google plus
  • twitter
  • facebook
  • rss

Gazetecilik eğitiminin geleceği ne olacak?

Tarih: 25 Aralık 2020

|

Kategori:

|

Yazdır

|

Okunma: 355

Pandemi, gazeteciliği derinden etkiledi. Bu durumun gazetecilik eğitimine yansımalarının da olacağını tahmin etmek güç değil. Gazeteciliğin ve gazetecilik eğitiminin geleceğini gazetecilik akademisyenlerine sorduk.

Pandemi sürecinde aktif bir şekilde faaliyet göstermek durumunda kalan bir meslek de gazetecilik oldu. Bu dönemin başından itibaren gazeteler ve internet üzerinden habercilik yapan siteler evden çalışma modeline geçti. Gazete tirajlarında gözle görülür bir düşüş yaşanırken bu durum internet haberciliğinde tam tersi bir seyir izledi. Okurlar haberlere, haber kanalları veya internet siteleri üzerinden ulaşmaya başladı. Böylelikle son yıllarda yoğunlaşan dijital medya, pandemiyle birlikte daha da büyük bir ivme kazandı. Evden çalışmanın başlamasıyla dijital gazeteciliğin sektörü nasıl etkileyeceği ise tartışma konusu oldu.

Evden çalışma yöntemine geçen gazetecilik ve gazetecilik eğitiminin geleceği ile ilgili sorularımızı gazetecilik akademisyenlerine sorduk. Akademisyenlerin vurguladığı ortak nokta, gazetecilikte artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı oldu.

Pandemi sürecinde değişen çalışma koşullarının gazeteciliğe etkisi ne türde oldu, bu değişime bağlı olarak gazeteciliğin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Prof. Dr. Abdülrezak Altun: “İnsanlık ölmediği sürece habercilik ölmeyecek”

Teknolojinin gazeteciliği öldürdüğü konusunda ya da gazeteciliğin geleceğinin ne olacağı konusundaki kaygılar ifade ediliyor. Ama benim temel iddiam şu, haber insanla var olan bir şey, insanlık ölmediği sürece habercilik ölmeyecek. Dolayısıyla gazetecilik çeşitli biçimlere bürünse de habercilik ölmeyeceği için ki gazeteciliğin özü aslında habercilik, haber verme, haber toplama, haber yaymayla alakalıdır dolayısıyla gazetecilik hiçbir zaman ölmeyecek. Pandemi sürecinde ortaya çıkan şeylerden bir tanesi de basılı gazetelerin geleceğine dair olan tartışmalardı. Anlaşılıyor ki aslında biz haberleri artık kağıtların üzerine basılmış haliyle değil de ekranlardan okumaya başladık çünkü öncesinde giderek hafta sonlarına düşmüş eve gazete alma davranışı bu pandemi sürecinde neredeyse tamamen sonlandı.

Hem kısıtlamalar bunun önünü önemli oranda kapattı hem de insanlar özellikle dijital teknolojilere pandemi sürecinde daha hızlı ve zorunlu olarak adapte oldular. Bu yaş ve cinsiyet gibi birtakım şeylerle çok ilişkili ama özellikle pandemi sürecinde ileriki yaşlarda olup da şu ana kadar bilgisayar konusunda yeterince ilgi göstermemiş insanların da evde etrafındaki gençlerden ilham alarak bu konuda kendini geliştirdiğini düşünüyorum. En azından benim gözlemlerim o yönde. Dolayısıyla habercilik ölmeyecek ama basılı gazeteler konusu giderek tartışmalı bir hale geldi. Basılı gazete ölse bile haber ihtiyacı her zaman ortada.

Prof. Dr. Nurcan Törenli: “Gazeteciliğin geleceği hakkında bir endişe duymuyorum”

Sosyal mesafe dediğimiz fiziki ortamdaki uzaklaşma. Aslında bir anlamda sürecin içerisinde insanların yüz yüze iletişimden, sosyal medya üzerinden iletişime geçmeleriyle zaten bir mesafe oluşmuştu. Pandemiyle birlikte hayatın akışı içerisindeki kimi zorunluluklardan kaynaklanan bir şey gibi olmamaya başladı.  İnsanların iş zamanları, sürekli koşuşturma hali onları zorunlu olarak bir anlamda bu araçları kullanmaya itiyordu. Bu durum hastalıkla birlikte artık bir korku ortamı ve uzaklaştırma ortamı nedeniyle bir tür zorunluluğa dönüştü. Bence en fazla zorlanan mesleklerden birisi de tabii ki gazetecilik oldu. Çünkü kaynaklara gitmek, araştırma yapmak, insanların içerisinde olmak, olayın içerisinde olmak sürekli yüz yüze teması gerektiren bir şey. Kaynaklar da toplumsal kesimler de aralarına mesafe koymaya başladıklarından kaynaklarla ve olaylarla, sıcak temas ortadan kalktığı için gazeteciler bu anlamda güncel, doğru, sıcak habere ulaşma noktasında oldukça zorlanacaklar. Tabii bu boşluğu ne kapatacak? Geleneksel gazetecilik pratiği içerisinde fısıltı gazetesi dediğimiz bir şey var. İnsanlar yeterli enformasyona, bilgiye ulaşamayınca birtakım şeyleri kendiliğinden üretmeye başladı. Bizim yalan haber, misenformasyon dezenformasyon dediğimiz bir yaygınlaşma eğilimi görülmeye başladı ve bu birtakım fırsatçı insanların da buradan nemalanmalarına yol açtı.

Kandırma durumları aldatma, hile durumlarıyla ilgili. Bundan dolayı böyle bir ortamda gazetecilerin toplumu aydınlatma, bilgilendirme işlevi de bir kat daha önem arz etmeye başladı. Hemen gazeteciliğe bağlarsak bu zor ve riskli koşullar içerisinde hastalık kapma ve bu hastalığı başkalarına bulaştırma korkusu gazetecilerin çalışmasını etkiliyor. Ben bu koşullar altında gazetelerin gazetecilere olan ihtiyacının çok daha fazla arttığını düşünüyorum. Özellikle de alternatif medya alanında belki tek başına ya da küçük kurumsal gazeteciliğin dışında bireysel gazeteciler anlamında da gazetecilerin hem ödevleri, sorumlulukları hem de iş yükleri bence çok daha artmış durumda. Gazeteciliğin geleceği açısından herhangi bir endişe veya kaygı duymuyorum. Yani haberi toplama ve bunları mesajlar halinde kamuya iletme işlevi hiçbir zaman sönümlenecek bir şey değil. Dediğim gibi yalan haber, aldatma haber bu ortamları besliyor ve bu tür ortamlarda oldukça besleniyor. Bu pratikleri de boşa çıkartmak ve toplumu doğru bir şekilde bilgilendirmek gazeteciliğe bir kat daha önemli bir yük yüklüyor. Bu yüzden de önemi azalmadı bilakis daha çok arttı.

Arş. Gör. Dr. Çağrı Kaderoğlu Bulut: “Haberin standartlaşması eğilimi pandemi döneminde daha da arttı.”

Pandemi dönemindeki çalışma koşulları gazeteciliğe ikili bir etkide bulundu. İlki, zaten oldukça zor ve kuralsız olan çalışma ilişkilerinin daha da derinleşmesidir. Bu noktada öne çıkan en belirgin gelişmeler, uzaktan/evden çalışma ve ücret-izin gibi konuların daha da sorunlu ve işveren açısından keyfi hale gelmesi. Buna bir de evden çalışmak zorunda kalan gazeteciler için artan maliyetleri eklemek gerekli.

Tüm mesaisini evden yapan bir gazeteci için elektrik, internet, telefon vb. gibi giderler oldukça artmış ve bunların tüm yükü yine gazetecinin üzerine bırakılmıştır. İkincisi ise uzaktan çalışmanın gazeteciler için haberi bulma, haberin gerçekleştiği yerde olma yani sahada olma durumlarını ortadan kaldırmış olmasıdır. Bunun sonucunda gazetecinin haber kaynaklarına erişimi azalmakta, evden çalışan gazeteci için haberde internet/sosyal medya ve resmi açıklamalara dönük bağımlılık artmaktadır. Bu da zaten var olan haberin içeriksizleşmesi ve standartlaşması eğilimini pandemi sürecinde daha da pekiştiren bir etkide bulunuyor.

Pandemi süreci ve bu süreçle birlikte ortaya çıkan çalışma pratikleri, teknoloji, ofis yapıları, iş gücü ihtiyacı, çalışma rejimi vb. gibi pek çok alanda sektörde halihazırda var olan kimi eğilimleri sıçratmış ve olağanlaştırmıştır. Bunların başında, uzaktan ve esnek çalışma, kısa çalışma ödeneği ile çalışma gibi uygulamaları görmek mümkün. Bunlar medya sektöründe gazeteciler aleyhine zaten var olan çalışma koşullarını şimdi daha da uygulanabilir ve meşrulaştırılabilir kılmış durumda. Bu eğilimlerin bu şekilde devam etmesi, gazetecilik alanında hem istihdamın daralması hem çalışma koşullarının iyiden iyiye zorlaşması hem de mesleki anlamda daha derin bir erozyon yaşanması gibi sonuçlara neden olabilecektir. Diğer taraftan, gazetecilik pratiğinin büyük oranda internet tabanlı bir forma bürünmesi ve basılı gazetelerin sayısında önemli bir azalmanın yaşanması da beklenebilir.

Prof. Dr. Ruhdan Uzun: “Çalışma koşullarındaki olumsuzluklar haberlerin içeriğine de yansıdı”

Gazeteciler pandemi sürecinde evden çalışmanın emek süreçleri üzerindeki bütün olumsuz etkilerini deneyimlediler. Gazetecilik zaten doğası gereği mesai kavramıyla sınırlı bir meslek değildi. Ancak pandemi sürecinde gazetecilerden neredeyse 7/24 çalışma beklendi. Evden çalışmanın getirdiği masraflar da gazeteciye yüklendi. Alandaki istihdam sorunuyla birlikte düşünülünce, bu süreçte işsizlik korkusunun arttığı, güvencesiz çalışma süreçlerinin olumsuz etkilerinin daha yoğun yaşandığı söylenebilir. Çalışma koşullarındaki tüm bu olumsuzluklar, haberlerin içeriğine de yansıdı. Gazeteciler dijital kaynaklara daha da bağımlı hale geldiler. Yeni iletişim teknolojileri konusunda okur yazarlığı olmayan gazeteciler sorun yaşadılar. Kaliteli haberin her zamankinden fazla önem kazandığı pandemide, sadece resmi demeçlere dayanan ya da takla attırılan haberlerle haberciliğin kalitesi düştü. Olağanüstü dönemlerde hep olduğu gibi gazeteciler üzerindeki sansür baskısı daha da arttı.

Pandemi sürecinde “Halkı paniğe sürüklemek” gibi gerekçelerle halkın doğru ve sağlıklı enformasyona ulaşması tehlikeye atıldı. Bu ortamın otosansürü tetiklemesi ise basın özgürlüğü ve habere ulaşma hakkı açısından daha da tehlikeli gelişmelere kapı açıyor. Bu arada toplumsal cinsiyet rollerinin pandemi sürecinde daha da belirginleştiğini vurgulamak gerekir. Kadın gazetecilerin, ev işleri ve çocuk bakımı konusundaki sorumlulukları esnek çalışma koşullarıyla birlikte düşünüldüğünde ciddi bir baskı altında oldukları yadsınamaz. Ben, gazetecilerin mesleki dayanışma ve örgütlenmeyi güçlendirerek, mesleklerine sahip çıkma ve sorunlarına çözüm bulma yolunda birlikte hareket etmedikleri sürece geleceğe iyimser bakamıyorum.

Gazetecilik eğitiminin bundan nasıl etkileneceğini düşünüyorsunuz?

Prof. Dr. Abdülrezak Altun: “Temelde bir değişiklik olmayacağı açık”

Birincisi temel gazetecilik eğitimi açısından yani haber, haberin izlenmesi, toplanması, yazılması, oluşturulması ve okuyuculara iletilmesiyle ilgili temel şeylerde bir değişiklik olmayacağı açık. Yani hangi ürünleri, hangi araçları, hangi yollarla kitlelere ulaştırıyor olursa olsun gazeteci gazeteci olacak. Dolayısıyla haber kavramına, araştırdığı konulara onları yazmaya dair şeylere her halükârda ihtiyaç var. Ama şöyle bir şey anlaşılıyor ki, üretim tamamen dijital ortamlarda sunulur hale gelmeye başladığı andan itibaren bu ortamların imkan ve sınırlılıklarını da öğretmemiz, öğrenmemiz gerekiyor. Bence açık söylemek gerekirse eğitimdeki en büyük dönüşüm artık dijital teknolojiler.

Hepimizin bunun hızlıca nasıl yapılabileceği konusunda bir bilgiye sahip olmamız gerekiyor. O yüzden temel dönüşüm belki bizim habercilik eğitimiyle, pratiğiyle beraber aynı oranda bunun sunum teknolojilerine dair çok daha derin bilgi verme deneyimlerini yükleneceğimiz duruma evrilmemiz. Fakültenin bu konudaki teknik imkanlarını nihayetinde geliştirmeye gayret ediyoruz. Asıl önemli olan özellikle fakültedeki eğitim anlayışının sektördeki bu dönüşümü kavrayacak bir şeye de kavuşması. Çünkü biz bir yandan hala gazetecilik konusunda çok yetkiniz, sosyal bilimler konusunda çok yetkiniz, eleştirel bakış açısını kavramak ve aktarmak konusunda çok yetkiniz ama teknolojileri kavramak ve en azından temellerini öğrencilerimize öğretmek konusunda ne kadar yetkiniz sorusunda bizim öğretim elemanları kanadının sorgulaması gerekiyor.

Prof. Dr. Nurcan Törenli: “Uzaktan eğitim modeli örgün eğitimin yerini tutan bir model değil”

Asıl üzerinde düşünmemiz gereken ve düşünmeye başladığımız temel noktalardan bir tanesi de tabi işin eğitim yanı. Bu pratikler içerisinde gördüğüm kadarıyla uzaktan eğitim modeli giderek daha öne çıkmaya çalışıyor. Bu model hiçbir zaman örgün eğitimin yerini tutan bir model değil. Bu model sadece Türkiye’de değil dünyada da çok daha önceden girdi devreye. İnsanların yan yana gelme bağlarının da sadece salgınlar anlamında değil biraz önce de söylediğim gibi toplumsal yaşamın koşturmacası içerisinde insanların yan yana gelme olasılıkları imkanları azaldığı nispette ihtiyaç duyulan acil ihtiyaç duyulan konularda kısa dönemde bir bilgi bombardımanıyla o insanları o konularda yetkinleştirmeye dönük bir eğitimdi bu. Yani seminerler şeklinde düzenlenen bir tür tamamlayıcı eğitimdi. Kimi uygulamalar bu dönemde oldukça sık görüldü.

Benim en büyük endişem, insanların bilgi, beceri eksikliklerini tamamlamaya örgün eğitimdeki eksiklikleri tamamlamaya ya da örgün eğitimin kesintiye uğradığı dönemlerde bunun olası zararlarını minimize etmeye dönük bir modelin bir örgün eğitimin yerine ikame edilebilecek bir şey gibi algılanması. Bunun da sağlık gibi eğitim gibi konularda birer kamusal hizmet alanı, kamu hizmeti olması gereken alanların ne yazık ki paralı eğitime doğru evrilmeye başlıyor olması söz konusu. Dolayısıyla beni korkutan, böyle olumlu bir modelin amaçlarının altında farklı ticari amaçlarında güdülüyor olması. Özellikle bir eğitim politikası anlamında söylüyorum bunu. Yani bir pazarlama veya şirketlerin PR çalışmaları anlamında değil, eğitim alanında ve bu anlamda söylüyorum. Dolayısıyla beni en korkutan en fazla kaygılandıran nokta bunun devlet okullarında kamu hizmeti veren devlet okullarında, üniversitelerinde birer uzaktan paralı eğitim veren müesseseler haline getirerek kamu hizmetinin bir anlamda niteliğini ve özelliklerini kaybetmesine yol açacak çeşitli şeyler, aksilikler aksaklıkların bir başlangıcı olarak da görüyorum bunu. Dolayısıyla kriz sürecinde yaşanan ekonomik problemler, bütçe kısıtlamaları gördüğüm kadarıyla üniversitelerin elini ayağını da bağlıyor ve bir anlamda devlet üniversitelerini para kazanmaya kendilerinin para kazanmaya doğru evrilmesine yol açacak. Bu niteliği çok büyük ölçüde etkileyecek.

Bir tarafta bir örgün porgram bir tarafta da uzaktan program aynı dersler veriliyor fakat bir taraftan kontenjanlar, o kaygılar nedeniyle 300’e 400’e çıkarken puanlar giderek düşürülüyor. Bir tarafta iletişim fakültesi örneğinden yola çıkarsak en tepede devlet üniversiteleri içerisinde benim öğrenciliğimden beri gördüğüm kdarıyla hemen hemen her dönem birinci ikinci sıradaki fakültemiz İLEF böylece büyük bir nitelik kaybına uğrayacak.
Uzaktan eğitimin para getirisi çok olsun diye herkesin kolaylıkla başvurabileceği bir bölüm haline geleceğini düşünüyorum ve ikisi de mezun vermeye başlayacak ve ikisi de diploma vermeye başlayacak. Mezunlar arasında bir haksız rekabet ortaya çıkacak. Fırsat eşitliği ilkesi böylece ortadan kalkmaya başlayacak. İkisi de eğer ücretsiz olsaydı yani bir kamu hizmeti anlayışı içerisinde verilseydi uzaktan eğitimin o anlamda çok daha amacına dönük kullanımı mümkün olabilirdi. Ama bu haliyle paralı ve parasız yaklaşımıyla bence eğitimin pedagojik kaygılarının önüne geçimsel kaygılar geçti gibi görüyorum.

Arş. Gör. Dr. Çağrı Kaderoğlu Bulut: “Gazetecilik refleksleri yalnızca teknik becerilere indirgenerek köreltilmiş bir gazeteci tipine dönük beklenti kendini fazlasıyla hissettiriyor”

Gazetecilikteki değişim elbette eğitimde de yansımasını bulmaktadır. Bunun en belirgin boyutları gazeteciliğin toplumsal işleviyle ve teknolojiyle bağlantılı alanlarda ortaya çıkıyor. Gazetecilik eğitimi de bu iki konuyla ilgili olarak değişime uğruyor. İlki, üniversite-sektör ortaklığı ile üniversitelerin, yalnızca sektörün ihtiyaç duyduğu pratik bilgiye ve yeni yeteneklere sahip gazeteciler yetiştirmesi beklentisidir. Bu beklentinin kendisi, üniversitelerin yapısı ve işlevinde yaşanmakta olan daha büyük bir tarihsel dönüşümle ilgilidir. Bu tartışmayı başka bir zamana bırakarak devam edelim.Bu beklenti, gazetecilikteki dönüşümden ayrı düşünülemez elbette. Sektörün ihtiyaç duyduğu gazeteci kimdir ve hangi yeteneklere sahip olması beklenir diye baktığımızda ise gazetecinin, entelektüel ya da toplumsal kavrayış ve reflekslerden ziyade temel teknik ve çekirdek becerilere sahip olmasının beklendiğini söyleyebiliriz.

Bu durumun, yukarıda bahsettiğimiz mesleki gerileme, standartlaşma ve haberin içeriksizleşmesine paralel olarak ortaya çıktığını da tespit edebiliriz. Burada bir noktayı vurgulamak önemli: Teknik ve pratik beceriler gazetecilik için elbette gereklidir fakat gazeteciliği yalnızca bu becerilere indirgemek de hem gazeteciliğe hem de üniversite eğitimine yapılan bir haksızlık olur. Yeni dönem medya düzeninde güvencesiz ve kuralsız çalışma biçimlerine razı, toplumdaki güç ilişkileri karşısında mesleki ve kişisel özerkliğini koruyamayacak, gazetecilik refleksleri yalnızca teknik becerilere indirgenerek köreltilmiş bir gazeteci tipine dönük beklenti kendini fazlasıyla hissettiriyor. Dolayısıyla gazeteciliğin anlamı ve toplumsal işlevinin dönüşümü, sektörde istenen gazeteci tipini de değiştirmekte, bu durum eğitim sisteminde daha rekabetçi, pratik ve teknik becerilerle donanmış, piyasa gereklerine hakim ve bunları doğallaştırmış öğrenciler yetiştirme arayışına doğru evriliyor. Bu genel yöneliş içinde pandemi sürecinde ortaya çıkan gelişmeler de eğitim sisteminde yeni bir dönemin kapısını aralamış gibi görünüyor.

Pandemi boyunca yürütülen uzaktan eğitim pratikleri, genel olarak üniversite özel olaraksa gazetecilik eğitiminde uzaktan eğitim-öğretim uygulamalarını hızla gündeme getirmiş durumda.
Uzaktan eğitim, kimi durumlar için avantajlara sahip olsa da üniversite eğitiminin uzaktan yapılması, yukarıda bahsettiğimiz, üniversite eğitiminden de eğitimin sonucunda yetişecek öğrencilerden de ne beklendiği ile oldukça ilişkili. Sonuç olarak, gazeteciliğin toplumsal karşılığı ve teknolojik çerçevesinin değişmesi, gazetecilik eğitiminde de kurumsal, biçimsel ve niteliksel olarak kendini gösterecektir.

Prof. Dr. Ruhdan Uzun: “Yapılanın uzaktan gazetecilik eğitimi olmadığı açık”

Normal eğitime ara verildikten bir süre sonra öğrencilerimden “hocam okul ne zaman açılacak, özledik” ya da “o okulu özleyeceğim de hiç aklıma gelmezdi” gibi e-postalar almaya başladım. Nitelikli bir yükseköğretimin öğrencilerin üniversite yaşamına fiziksel, bilişsel ve sosyal katılımlarıyla gerçekleşebileceğini pandemi sürecinde öğrenciler de deneyimlediler.
Üniversitelerin altyapı yetersizlikleri, uzaktan eğitim planlarının olmamasına dijital eşitsizlik de eklenince, yapılanın uzaktan gazetecilik eğitimi olmadığı açık. Örneğin, OECD’nin “COVID-19 Salgınında Eğitim 2020’ raporuna göre, Türkiye, 77 ülke arasında ‘Sessiz bir çalışma yeri olan öğrenciler’ listesinde 49’uncu sırada yer aldı.

Ülkelerin, okul ödevleri ve eğitim için kullanabileceği bilgisayarı olan öğrencilerin sıralandığı listede ise ancak 64’üncü olabildi. Yüz yüze eğitimin bile sorunlarla dolu olduğu gazetecilik eğitimini ben bu süreçte “-miş gibi yapma” olarak adlandırıyorum. Sorunlarla yüzleşmeden eğitim veriliyormuş gibi yapılıyor. Pandemi sürecindeki gazetecilik eğitimini, YÖK’ten, hükümetlerin yükseköğretim politikalarından, akademik özgürlüklerden soyutlayarak ele almak asıl sorunu görmezden gelmek olur. Sürecin “günü kurtarma” mantığıyla değil de öğrencilerin eğitim ve öğrenim hakkı ön planda tutularak yönetilmesi gerekir. Aksi takdirde bugünkü sorunları geleceğe ötelemiş olacağız.

Haberi Duyur

Kısa Adres: http://gorunum.tk/29899
Yol: Ana sayfa » Yazılar » Gazetecilik eğitiminin geleceği ne olacak?

Yorumla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

El emekleri sergide

BELMEK'te eğitim gören kursiyerlerin eserleri Ankaralıların beğenisine sunuluyor. Altınpark'taki sergi yarın sona eriyor.

Kapat