Kaderine terk edilen şehir: Van
Türkiye’nin deprem gerçeği değişmiyor. Marmara ve Düzce depremlerinde yaşananlardan sonra önlem alınmamasının bedelini, Van halkı ödüyor.
Van’da depremzedeler kaderlerine terk edildi. Bazı kadınlar duş alamadıkları için saçlarını kazıtıyor, böbrek hastası bir yardımsever ise, valiliğe çalışmalarında yardımcı olmak için giderken düşüp kolunu kırıyor. Yardımsever, kırık koluyla yatıyordu, durumu çok kötüydü. Ailesi, valiliğin kurduğu çadır kentteki doktorun yanına gittiklerini fakat kimsenin onunla ilgilenmediğini söyledi. Ambulansı arayıp gazeteci olduklarını söylediklerinde, doktorun ancak getirilebildiğini anlattılar. Çocuklar ise depremin getirdiği yıkımın bir parçası durumunda, yardım arabalarının peşinden koşuyor ya da aileleri tarafından yemek kuyruğuna gönderiliyor.
“İnsanlar kaderci oldular”
Van Belediyesi Kadın Dayanışma Uygulama Merkezi’nde (VAKASUM) Sosyolog Ceyhan Turan, çadırlarda yaşayan insanların ısınma sorunu olduğunu, ısınmak için kömür ve elektrik sobası kullanıldığını belirtti. Devrilen sobalar sebebiyle yangın çıktığını dile getiren Turan, zor bulunan çadırların yanıp kül olduğunu ve insanların sokakta kaldığının altını çizdi.
Turan, “İnsanlar, devlet aracılığıyla özellikle de Kızılay tarafından toplanan yardımların, nereye gittiği konusunda hesap sormalı, bunları sorgulamalı. Çünkü toplanan yardımlar, halka tam anlamıyla ulaşmıyor. Hâlâ büyük oranda gıda sorunu ve çadırı olmayan depremzedeler var. Bu yardımlar, depremzedelere gitmediyse nereye gitti? Araştırılması gerekiyor” diye sitem etti. Valiliklerin kurduğu çadırkentlerin çok kötü durumda olduğunu söyleyen Turan, özellikle tuvaletlerin kullanılamaz durumda olduğunu ama insanların bu şekilde yaşamak zorunda kaldıklarını belirtti ve “İnsanlar kaderci oldular” ifadesini kullandı.
“Halk, güvenliğini kendi sağlıyor”
Turan, 21.00’dan sonra hırsızları savmak için silahlarla havaya sürekli ateş edildiğini belirtti. Gece üçe, dörde kadar silah sesiyle yatıp kalktıklarını dile getiren Turan, “Hırsızları savmak için böyle bir yola başvuruluyor. Devlet çadır kurmuyor. Halk, yardım koşullarını kendisi oluşturuyor, güvenliğini kendi sağlıyor” diye konuştu. “O zaman devlet burada ne yapıyor?” diye sormaya başladıklarını dile getiren Turan şunları kaydetti: “Devlet kuvvetleri beni hırsızlardan koruyamıyorsa ve benim güvenliğimi sağlamıyorsa, barınma ve ısınma problemleri aşılamıyorsa birkaç şeyi sorgulamak lazım. Biz ‘kadın merkezi’ olarak depremzedeyiz. Depremin birinci gününden beri kriz masasında çalışıyorum ama ne kadar depremzede de olsak arkasında durduğumuz bir iddiamız var. Halk için daha güzel, adaletli, özgürlükçü bir talebimiz var. Ne kadar dezavantajlı bir konumda olsak da, koşullarımız çok iyi olmasa da en iyi şekilde depremzedelere ulaşmamız lazım.”
Bir nesli yetiştiren kadın, toplum tarafından eziliyor
Toplumun yapısında ataerkil, hiyerarşik bir zihniyet olduğuna değinen Ceyhan Turan, “Tarihsel olarak da kadının bir mağduriyeti, bir ezilmişliği, kimliğine, bedenine dayalı bir sömürü var” dedi. Turan, kadınların kendi yaşamına dair, çok da söz sahibi olamadığını, iradesini koyamadığını ama neredeyse toplumsal yaşamın bütün üretim sahasında ve hayatı dönüştüren bütün dinamiklerinde kadının emeğinin yer aldığını bildirdi.
Depremle beraber, evlerin yıkıldığını, hasar gördüğünü, sağlam olsa da depremden korkulduğu için içine girmekten çekinenlerin olduğunu hatırlatan Turan şunları ekledi: “Kadın, bu kez ev içi işlerini, dışarıdaki bir çadırın ya da barakanın içine taşımaya başlıyor. En azından o evdeki aletlerin varlığı ya da bir odanın, bir mutfağın, bir banyonun olması ihtiyacı ya da yapacak işi kolaylaştırıyor. O çadırda ya da barakada bu tür imkânlar yok. Tuvalet ihtiyacı nerede giderilecek? Banyo nerede yapılacak? Çamaşır nerede yıkanıyor? Yemek nerede pişiriliyor? Bunların hepsi kadın için yeni bir arayış ve bunları bir nevi de kendileri oluşturmak zorunda kalıyor.”
Yalnız yaşayan kadınlar zor durumda
Eşi olan kadınların, daha güvende olduğunu söyleyen Turan konuşmasını şöyle sürdürdü: “Eşi olanlar, en azından çadırda rahat oturabiliyor ama tek başına çadırlarda kalan kadınların bir güvenlik sorunu var. Taciz ve tecavüze açık bir durumda oldukları için istismara da açıklar. Eşi sağ olanlar, çadırı kurabilir veya evin ihtiyaçlarını karşılayabilir ama eşi tutuklu, eşi ölmüş, eşi terk etmiş ya da eşinden boşanmış olan kadınların durumları daha zor. Bu durum onları daha çok etkiliyor, yabancılaşıyorlar, yalnızlaşıyorlar içe kapanmaya başlıyorlar ve kendilerini koruma içgüdüsüyle hareket ediyorlar.”
Erkek iktidar kendisiyle çelişiyor
Genelde okuldaki ve sokaktaki yardım kuyruklarına baktığımızda kadınlara rastlandığını dile getiren Turan, “Bir de çekinen kadın grubu vardır ama bu grubu farklı açıdan değerlendirmek gerekir” dedi. Bunun erkek iktidarının, bir çelişkisini ortaya çıkardığının altını çizen Turan, “Kadının sokağa çıkmasına izin vermeyen bu zihniyet, kadınları birilerinin kapısına yardıma gönderme gibi konularda bir araç olarak kullanabilir. Zaten sadaka kültürü de yine kadınların dezavantajıdır. Kadın kimliğinde daha çok kendini gösteriyor. Bahsettiğimiz kadınlar ise, büyük ihtimalle evinde eşi olmayan kadınlardır” açıklamasında bulundu.
“Başında bir erkek varsa sen tamamsın”
Turan, çekinen bir kadının yardımdan mahrum kalmasını şöyle anlattı: “İl Özel İdaresi’nde görevli kişiler yardım etmek için bir çadıra gidiyor. İsteyen buradan gelip yardım talep edebiliyor. Bir kadın çok kötü bir çadırda yaşıyor ve hiç yardım almamış. Muhtar sürekli yardım dağıtıyor. Muhtara kadına neden yardım verilmediğini sorduğumda, ‘Gelip hiç istemiyor. Kocası yok’ cevabını verdi.” Yardımı dağıtan muhtarın, kadının kendi ayağına gelmesini beklemesine öfkelenen Turan, “Muhtarın adım atması gerekir. Bu, kadının yardıma erişimini ve kendi hakkı olana ulaşmasını da engelleyen bir durumdur. Çünkü toplum sana şunu söylüyor, ‘Başında bir erkek varsa sen tamamsın. Koşulların uygun ama başında erkek yoksa sen her şeye açık bir kadınsın.’ Bu bir zihniyet problemidir. Bu problem, deprem, yoksulluk ya da siyasi bunalım anında yaşanabiliyor. Zihniyetin değişip olgunlaşması gerekiyor” şeklinde konuştu.
“Kadınlar göz ardı ediliyor”
Ceyhan Turan, olağanüstü bir durum olduğunda, genelde çocuklar ve kadınların göz ardı edildiğini söyledi. “Eğer erkeğe ulaşırsa o yardım tamamdır. Erkeğe ulaşmış demektir” diye sitem eden Turan şunları ekledi. “Bu defa erkekler güçlendirilmiş oluyor. Kadının ve çocuğun hayatına ise pozitif yönde bir etki edildiği söylenemez. Kadından sorunları dinlediğinizde, evdeki bireylerin ihtiyaçları daha iyi algılanıp yardım yapılabilir. Biz yardım dağıtırken hep aile reisinin ismini yazdırıyoruz. Kadın ismi yazdırılmıyor. Genelde çadırları gezerken kadınlarla konuşmayı tercih ediyoruz. Çünkü şu an zor durumda olan kişi kadındır. Çadırın temizlenmesi, çocukların bakımı, eşin bakımı gibi işleri hep kadınlar omuzlamıştır.”
Aile içi şiddet
Ceyhan Turan, aile içi şiddetin, bir iktidar ilişkisine bağlı olarak şekillendiğini belirtti. Kadın ve erkek arasında bir iktidar savaşı olduğunu söyleyen Turan, bunun birilerinin yaşamını sınırlama, kendi yaşam alanını genişletme üzerine kurgulanmış bir durum olduğuna değindi. “Aileler, bir nevi devletin küçültülmüş yapısı gibidir” diyen Turan şöyle devam etti: “Aile içi problem varsa aslında orada psikolojilerin bozulması söz konusudur. Depremle beraber bu şiddetini daha da arttırır. Bu durumda hiç psikolojik problemi olmayan aileler, psikolojik sıkıntılar yaşar. Ben de çadırda yaşarken kendimi gergin hissediyorum.”
“Depremle birlikte yoksulluk iyice açığa çıktı”
Van kentinde ortalama 30 mahalle olduğunu, 13 mahallenin ise zorunlu göç ile oluştuğunu ve bunların bir kısmının yoksul olduğunu belirten Turan, “Depremle birlikte Van’daki yoksulluk iyice açığa çıktı. Yoksullukla afet alanı birbirine karışınca çok zorlanmaya başladık. Yoksul olanlar, yardımlara erişmek için inanılmaz bir baskı uyguladı” dedi. Valiliğin de tedbirsiz davrandığını vurgulayan Turan, “Çadırlar Kızılay’ın ve Afet İl Müdürlüğü’nün Kızılay’dan bunları temin etmesi gerekiyor. Depremzedeler, belediyeye gidip çadır talebinde bulundular ama belediyede tatmin edici sayıda çadır yok. Çünkü belediye çadır üretemez” açıklamasında bulundu.
“Göç edilen yere uyum sağlamak çok zor”
Turan, depremzedelerin iyiliği için, devletin başlattığı bir göç dalgası olduğunu ama bunu çok fazla onaylamadıklarını dile getirdi. Göçün kendisinin bir travma anı olduğunu söyleyen Turan, “Göç edilen yere uyum sağlamak, yeni bir yaşam ve insanlarla ilişki kurmak çok zor bir durumdur. Belediyeye, depremzedelere yer temin edilmesi için telefonlar ya da ailelerden bizi bir yere yerleştirin gibi talepler geliyor. Biz genelde yakın illere gönderiyoruz. Depremzedelere altı ay gibi kısa bir süre verip geri gelmeleri koşuluyla yerleştiriyoruz” dedi. Depremzedeleri yerleştirdikleri yerlerde belediyeler ya da sorumlu kişilerin, o ailelerle ilgilendiğini belirten Turan şunları ekledi: “Konya’dan birisi bize telefon etti. Bir evin boş ve çok güzel olduğunu söyledi ve bir ailenin gönderilmesini istedi. Biz de bu gibi durumlarla ilgilenen komisyonumuzu gönderdik. Camları, her yeri dökülmüş baraka gibiydi. Yani biz komisyonlarımızı oluşturup evleri gördükten sonra aileleri gönderiyoruz. Bunun yanı sıra buradan giden aileyi de tespit ediyoruz. Gerçekten böyle bir şeye ihtiyacı var mı? Kadın Dayanışma Derneği de iki aileyi evlere yerleştirdi. Tespitlerimiz ve gözlemlerimizle insanları doğru bir şekilde yönlendirmekten yanayız.”
“Psikolojik destek için gelenleri, Erciş’e yönlendiriyoruz”
Ceyhan Turan, Van halkının Erciş halkına göre depremden daha az etkilendiğini söyledi. Psikolojik destek sağlamak için gelenleri, Erciş’e yönlendirdiklerini, orada daha çok psikolojik bunalım olduğunu belirtti. Bu sebeple daha ciddi planlama yapıldığını dile getiren Turan, psikolojik destek sağlayacak ekipleri olduğuna değindi. Van’da beş bölgede büyük çadır merkezleri kurduklarını, insanların isteklerini, taleplerini karşılayan bir kriz masasının olduğunu bildirdi. Bunun yanı sıra çocuklara psikolojik destek sağlayan bir çocuk merkezinin, ayrıca sağlık merkezi ve kadın biriminin yer aldığını açıklayan Turan şunları kaydetti: “Her çadır merkezi, ortalama yedi mahalleyi kapsıyor. Üç öğün yemek dağıtılıyor. Doktorlar dönüşümlü olarak çalışıyor. Yardımla gelen ve kendilerinin temin ettiği ilaçları, halka düzenli olarak dağıtıyor. Evlere ziyaretlerimizi yaparken depremzedelerle konuşuyor, onların yanında olduğumuzu hissettirmeye çalışıyoruz. Biz genelde insanlarla, yaşam koşullarının iyileştirilmesiyle ilgili talepleri hakkında görüşüyoruz. Tespit ettiğimiz aileleri ise bir psikoloğa yönlendiriyoruz.”
Haberi Duyur
Kısa Adres: http://gorunum.tk/1073
Yol: Ana sayfa » Yazılar » Kaderine terk edilen şehir: Van
Bir cevap yazın