6 Kasım 2024, Çarşamba - 22:37

  • google plus
  • twitter
  • facebook
  • rss

YÖK’le geçen otuz yılın ardından

Tarih: 20 Aralık 2011

|

Kategori:

|

Yazdır

|

Okunma: 118

YÖK’ün kuruluşunun 30. yıldönümünde Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Engin Sarı’ya konu hakkında fikirlerini sorduk.

YÖK’le geçen otuz yılın ardından

Ankara-Kolej Meydanında 30 Ekim 2011 tarihinde toplanan birçok sivil toplum kuruluşu ve dernek üyesi
Kızılay’a yürüyüş düzenleyip YÖK’ü protesto etmişti. | Fotoğraf: Mert Gökhan Koç

Sarı, üniversitelerin her şeyden önce düşünce ve ifade özgürlüğü mekânları olması gerektiğine değindi. Türkiye’ye bakıldığında Yükseköğretim Kurumu’nun (YÖK), özgürlükler önünde engel teşkil eden bir kurum olarak yönetildiğini dile getiren Sarı, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engelleri şöyle ifade etti: “Devlet ve sermaye.”

YÖK’ün, devletin de sermayenin de aracı haline geldiğini belirten Sarı, “YÖK, hem devletin düşünce ve ifade özgürlüğünün üzerindeki baskısının, hem de sermayenin baskısının bir aracı olarak kullanılıyor” dedi. YÖK’ün üniversitede özlük haklarının ve akademik personelin kadrolarıyla ilgili bütün tasarrufların icra edildiği bir kurum olduğunu söyleyen Sarı, öğrenciler üzerinde ayrıca bir baskısı olduğuna değindi. Öğrencilere açılan soruşturmaları örnek gösteren Sarı şöyle devam etti: “YÖK, akademik yükselmeleri, üniversitelerin hangi birimlerine kadro ve kaynak aktarılacağını kontrol ediyor. Bunlar aracılığıyla düşüncenin, ifadenin, üretilen bilginin denetimini yapıyor. Günümüzde, sermayenin çıkarlarına uygun bir üniversite yapılanmasının gerçekleşmesi için işler yapıyor. Üniversitelerin özgür değil ve gündemini kendisi belirleyemiyor.”

“Üniversite yönetimi demokratikleşmeli”

Sarı, üniversitelerin yönetiminin demokratikleşmesi gerektiğini belirtti. Sarı, “Üniversite, kendisini etkileyecek kararlar üzerinde söz sahibi olmalı” dedi. YÖK’ün kararlarını, hükümetin ve sermayenin politikalarına, hedeflerine göre belirlediğini dile getiren Sarı, “Üniversite, kararlarını kendi içinden çıkmış idealler, ilkeler, hedefler, eğilimler, yönelimlerle belirlemiyor. YÖK’ün olmadığı bir sistemde üniversite kendisini ilgilendiren kararlara daha çok katılacak, bu kararların üretiminde söz sahibi olacak” şeklinde konuştu.

“Üniversiteler kendi başına bırakılmamalı”

YÖK’ün kaldırılmasından sonra, üniversite ve bilimin yönetilmesinin demokratikleştirilmesi gerektiğinin altını çizen Sarı, “Rektörler, üniversiteler üzerinde çok büyük bir güce sahip. YÖK kalktı her şey bitti diye düşünmeyelim. Üniversite yönetimi gibi demokratikleşmesi gereken başka süreçler de var. Dolayısıyla orada da adımlar atılmalı” diye konuştu. “Her üniversite, kendi başına bırakılmamalı ya da kendi kurallarına tabi hâle gelmemeli” diyen Sarı konuşmasına şunları ekledi: “Bütün üniversitelerin eş güdümünü, koordinasyonunu sağlayan bir kurum olarak YÖK benzeri bir şey, belki bir ‘yükseköğretim yasası’ ile birlikte üniversite yönetimlerinin demokratikleşmesi sağlanabilir. Yönetme gücünün, rektörün elinde olmaması için öğretim üyelerinin, öğrencilerin ve üniversite idari personelinin de yönetimde söz sahibi olduğu demokratik bir mekanizmanın kurulması gerekir.”

Demokrasiden yoksun üniversiteler

Bugünkü rektör seçimlerinin, göstermelik seçimler olduğunu belirten Sarı, “Öğretim üyeleri oy kullanır. Rektör adaylarının isimleri YÖK’e gider. YÖK de herhangi bir oylama sonucuna bakmaksızın, rektör adaylarının isimlerini istediği sırada Cumhurbaşkanı’na gönderir. Cumhurbaşkanı da rektör atamasını yapar” açıklamasında bulundu. En son Hacettepe’de seçim olduğunu, YÖK’ün en çok oy almış ikinci kişiyi başa aldığını hatırlatan Sarı, “YÖK, listeyi Cumhurbaşkanı’na o şekilde gönderdi. Cumhurbaşkanı da listede ilk sırada bulunan kişiyi atadı. Oysaki atadığı kişi, en çok oy almış kişi değildi” dedi. Dekanlık için ise “eğilim yoklaması” yapıldığını, bunun bir tür seçim olmadığını belirten Sarı, rektörlerin bazen “eğilim yoklaması” yaptırmadığını söyledi. Rektörün, istediği dekanın ismini YÖK’e gönderdiğini ve YÖK’ün atamayı gerçekleştirdiğini vurguladı.

Devlete bağlı bürokratik kurum: Üniversite

Demokratik mekanizmaların hiçbir şekilde işletilmediğinden yakınan Sarı, “Şu anda Ankara Üniversitesi’nin en azından bazı fakültelerinde, demokrat bir gelenek olduğu için eğilim yoklamasını kaldırmak gibi bir durum söz konusu değil. Taşra üniversitelerinde, yönetimin demokratik niteliği bakımından durum daha vahim. Üniversiteler, devlete bağlı bürokratik bir kurum gibi yönetiliyor” dedi ve konuşmasını şöyle sürdürdü: “Üniversiteler şu durumda, kent ekonomisine katkı sağlayan, istihdam yaratan, hükümetin kadrolaşmasına aracı olan, esnafı kalkındıran, öğrenciyi potansiyel tüketici ve müşteri gibi gören kurum olarak nitelendirilebilir. YÖK de bunlara aracılık yapan, bu anlayışı icra eden kurum görevinde. Merkezi otorite olduğu zaman, bütün üniversitelerde tek bir politikayı dağıtabilmeniz daha kolaydır. Her üniversite bağımsız olsaydı, YÖK olmasaydı oralara uzanmak, oralarda istediğiniz şeyleri yapmak o kadar kolay olmazdı.”

“Üniversitenin mali özerkliği olmalı”

Mali özerkliğin, araştırma faaliyetlerinin özgürce yönetilmesi açısından önemli olduğunu vurgulayan Engin Sarı, “Üniversitenin mali özerkliği olması gerekir. Üniversitenin mali özerkliği olursa hangi araştırmayı destekleyeceği, hangi alanda bilgi üretiminin daha fazla teşvik edilmesi gerektiği konusunda tasarrufu olur. Fakat kaynakların kullanımı üzerinde, üniversite dışındaki otoritelerin değil, kendisinin söz sahibi olması gerekiyor” açıklamasında bulundu.

YÖK 30’uncu yılında da protesto edildi.

Üniversite öğrencileri, YÖK’ün kuruluş yıldönümünde Ankara’da gerçekleştirilen eylemde 12 Eylül Darbesi’nin ürünü olan YÖK’ün kaldırılmasını talep etti. Genç-Sen, TÜM-İGD ve Halkların Demokratik Kongresi Gençliği’nin düzenlediği eyleme çeşitli üniversitelerden yüzlerce öğrenci katıldı. Öğrenciler, yürüyüşün ardından Sakarya Meydanı’nda basın açıklaması yapıldı. Eylemi örgütleyen kurumlar adına yapılan ortak açıklamada, eğitimin paralı, baskıcı, ırkçı ve cinsiyetçi bir hâle getirildiğini ve buna karşı çıkanların ise tutuklamalar ve soruşturmalarla yıldırılmaya çalışıldığı dile getirildi. Öğrenciler, YÖK’ü yıkana kadar, YÖK ile hesaplaşmaya devam edeceklerini vurgulayarak açıklamayı sonlandırdı.

Haberi Duyur

Kısa Adres: http://gorunum.tk/1047
Yol: Ana sayfa » Yazılar » YÖK’le geçen otuz yılın ardından

Yorumla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Eskişehirli kadın çiftçiler, Dünya Kadın Çiftçiler Günü’nde Ankara’daydı

Eskişehirli kadın çiftçiler, Dünya Kadın Çiftçiler Günü’nü Ankara’da çeşitli etkinliklerle kutladı. Anıtkabir’i ve Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Başkent Kalkınma Projesi’ni ziyaret eden çiftçiler, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde yapılan forumda kürsüden seslendi: “Çiftçi doğduk, çiftçi öleceğiz.”

Kapat