“Çok severim ev döşemesini ama şimdi her şey üst üste”
Yandaki moloz yığını bir zamanlar oturdukları evin enkazı. Kendi imkanlarıyla yaptıkları ahşap bir konteyner. Kahveye davet eden teyze uğurlarken “Aslında neşeli bir kadınım ama aklıma geldikçe kendimi tutamıyorum” diyor.
Yarın, depremin üzerinden tam bir yıl geçmiş olacak. İskenderun. Konteyner kentlerin çok dışında, enkazların arasında bir konteyner dikkatimizi çekiyor. Diğerlerinden farklı, ahşaptan yapılmış. Önünden geçerken içindeki teyze nereden geldiğimizi soruyor. Gülümseyerek “gelin size bir kahve yapayım” diyor “biraz sohbet ederiz.”
İçeri girerken “Burada tek başıma her sabah bir kahve yapıp televizyonu, yoldan gelip geçenleri izliyorum. Bu sabah da sizinle içelim” diyor. Önce bizi soruyor “Nereden geldik, neden geldik, kahveyi nasıl içeriz?”. Depremden önce takım takım fincanları varmış, şimdi hiçbiri kalmamış. “Kusura bakmayın bardakta içelim” diyor o yüzden. Bir oturma alanı, bir yatak odası bir de mutfağı var. Bizim sormamızı beklemeden kendisi söylüyor “Oğlum yaptı burayı bize, elinde avucunda ne varsa verdi. Marangoz benim oğlum, bir ayda bitirdi hemen.”
“İşte evimiz burası artık”
Depremde yıkılmamış ama ağır hasar aldığı için sonradan yıkmışlar evlerinin olduğu binayı. O geceyi şöyle anlatıyor:
“Urfa’daki kızım gelmişti gece. Dörtte başımıza bu geldi. Allah bir daha yaşatmasın, çaresizliğin hat safhası bu. Biz tam böyle bir dakika aşağı indik köşedeki ev çöktü. Allah bize bir dakika merdivenden inme izni verdi, indik orda bir gümbürtü koptu, köşedeki bina yıkıldı. İçindekilerin hepsi öldü. Evimiz eski ama yine de sağlammış. Binamız o gece yıkılmadı ama hasar aldı, yıktılar. Hani sürpriz misafir derler ya sürpriz misafir bu deprem oldu. Alttaki kolonlarımız patlamış ondan yıkıldı, biz zarar görmedik. Ben by pass’lıydım o zaman. Gözümü kapattıkça o köşedeki apartmanın yıkılışı geliyor gözümün önüne. Hava çok soğuktu ve çok yağmur yağıyordu o gece. Çok eskiden de olmuş böyle bir deprem, Antakya’yı yerle düz etmiş.”
Şimdi yıkılan binalarının boş arazisinde konteynerde yaşıyorlar. Binalarının temelindeki kolon deprem anında hasar almış, binadan kopan parçalar olmuş. Binanın yıkımı yapılmadan önce çıkartabildikleri eşyalarını konteynerlerine yerleştirmişlerdi.
Konteyner yapılana kadar akrabalarında kalmışlar. “Ev ev üstünde olmaz derlerdi, öyleymiş.” Bazı komşuları, tanıdıkları şehir dışına yerleşmiş. “Burada biraz da bir başıma kaldım, gün içinde çantamı alıp sokakları turluyorum ama İskenderun eski İskenderun değil. Burada böyle tek oturuyorum. Dışarıyı izliyorum. Bazen alıyorum çantamı hava güzelse çarşıyı pazarı dolanıp geliyorum. Boş boş dolanıyorum ama boşuna dolanıp evime geliyorum.”
Hemen yandaki moloz yığını, deprem öncesi oturdukları binanın enkazı. Şimdi bu ahşap konteynerde yaşıyor. “Bu beğenmediğimiz yer bizim evimiz oldu artık. Eskiden, depremden önce salonumda iki tane altı metrelik halı sererdim şimdi bak küçücük bir halım var. Çok severdim ev döşemesini, süslemeyi ama şimdi bak her şey burada üst üste.”
“Aslında neşeli bir kadınım ama aklıma geldikçe kendimi tutamıyorum”
Deprem gecesini ve sonrasında değişen yaşamını anlatırken ara sıra gözleri doluyor. Gözleri doldukça televizyondaki programı anlatmaya başlıyor gülümsemeye çalışarak. Bardakları bile misafirlerine toplatmıyor “Lütfen, bana zaman oluyor onları toplayıp yıkamak. Bırakın ben kendim yapayım” diyor.
Sıcak su ihtiyaçlarını binaları yıkılmamış olan komşularından boru çekerek karşılıyorlar. Bazen elektrik sobası bazen klima açıyor. “Güneş vurdukça da sıcak oluyor.”
“Aslında neşeli bir kadınım ama aklıma geldikçe kendimi tutamıyorum. Kusura bakmayın” diyerek uğurluyor. Fotoğrafını da ismini de vermek istemiyor. Israr etmiyoruz.
Haberi Duyur
Kısa Adres: http://gorunum.tk/37407
Yol: Ana sayfa » Yazılar » “Çok severim ev döşemesini ama şimdi her şey üst üste”
Bir cevap yazın