Medya Sempozyumu’na gün boyu yoğun katılım
Genç Gazete’nin düzenlediği Medya Sempozyumu, gazetecileri, akademisyenleri, sendika temsilcilerini ve genç iletişimcileri bir araya getirdi.
Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde 22 Aralık’ta yapılan Medya Sempozyumu’nda Türkiye medya sektörü masaya yatırıldı. Gazeteciliğin dönüşümü, basın özgürlüğü, gazetecilik ve sermayenin ilişkisi, medyada cinsiyetçi söylem ve çalışma ilişkileri konu başlıklarının ele alındığı beş oturumda toplam 14 konuşmacı yer aldı. Oturum başkanlıklarını üniversite öğrencilerinin yaptığı sempozyuma katılımın oldukça yüksek olması dikkat çekti.
İlk oturumun konusu yeni medyaydı
Sempozyumun “Gazeteciliğin Dönüşümü; Yeni Medya ve Yurttaş Haberciliği” başlıklı ilk oturumda Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ruhdan Uzun, Birgün yazarı Ümit Alan ve Medyascope çalışanı gazeteci Fırat Fıstık konuştu.
Konuşmasında yurttaş gazeteciliğini anlatan Prof. Dr. Uzun, yurttaşlarla medya profesyonellerinin arasında bir uçurum olduğunu belirtti ve Demirören Medya Grup Başkanı Mehmet Soysal’ın geçtiğimiz günlerde söylediği “Bir insan 15 Liraya sigara alıp içiyor ama 1 Lira’ya gazete alıp okumuyorsa sıkıntı var” sözünü anımsatarak “Gazetelerin meşruiyet sıkıntısı var. Okurla gazete arasındaki güven sarsılmış durumda” dedi.
Uzun’un ardından söz alan Birgün Gazetesi yazarı Ümit Alan, yeni medya ve çalışma kodları üzerine konuştu. Alan, yeni medya ortamlarını oluşturan algoritmaların günümüz haberciliğinin kalbi olduğunu söyleyerek “Haberin rakibi artık haber değil. Bu algoritma tiraj kaygısından daha farklı işliyor” dedi. “Her dijital platform orada bir saniye daha fazla geçirmemiz için her şeyi yapar” diyen Alan, Netflix CEO’su’nun “Bizim en büyük rakiplerimizden biri uykudur’ diyor” sözlerine değinerek platformların tüketiciye yaklaşımı üzerine değerlendirmelerde bulundu. Alan, haberin gelecekte dramatik unsurlarla sunulabileceği iddiasına katıldığını da belirtti.
Oturumda son sözü alan gazeteci Fırat Fıstık ise, Periskop yayınlarını yaparken içerik özgünlüğünü öncelediklerini ve özgün içeriğin hakim kodlar aksini gösterecek olsa da izleyicisini yakaladığını anlattı. Medyascope’un “Konvansiyonel medyayla dijitalin birleştiği bir nokta” olduğunu öne süren Fıstık, dijitalde yayınların sürekliliklerini sağlayacak gelir modellerine ihtiyaç olduğunu belirterek “Gazeteciliğin Netflix’i yapılır mı?” sorusuyla sonlandırdı.
İkinci oturumda basın özgürlüğü değerlendirildi
“Türkiye’de Medya Politikaları ve Basın Özgürlüğü” başlıklı ikinci oturumda ilk konuşmacı olan Birgün yazarı Güray Öz, sarı basın kartı üzerine yakın bir tarihte getirilen düzenlemeleri ele aldı. Bu kartların akredite olma imkanı sağladığını dile getiren Öz, sarı basın kartlarının meslek örgütleri tarafından verilmesi gerektiğini söyledi ve uluslararası alanda geçerli başka bir basın kartının önerisini getirdi. Herhangi bir başvuru üzerine yayın yasağı getirilebildiğini hatırlatan Öz, bu yasakların yanında kamu reklamlarının da tehdit unsuru olarak kullanıldığına dikkat çekti. Öz, konuşmasını 20 Aralık’ta konuk olduğu etkinlikte protestoyla karşılaşan Şair Ahmet Telli’ye selam göndererek tamamladı. Oturumdaki bir başka deneyimli gazeteci olan Ahmet Abakay ise konuşmasına, gençlerin örgütlü mücadelesinin bir parçası olmanın mutluluk verici olduğunu söyleyerek başladı. Son 100 yılda Türkiye’de 90’ı aşkın gazetecinin öldürüldüğü bilgisini paylaşan Abakay, “Basın özgürlüğü tarihimiz cinayetler tarihidir” dedi ve öldürülen gazetecileri andı.
Oturumda konuşan diğer iki isim ise İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arzu Kihtir ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Gökhan Bulut oldu. Kihtir, Türkiye’de demokrasinin ve medyanın günümüzdeki halinin anlaşılması için “kök sorunun” tespit edilmesi gerektiğini söylerken yaptığı gözlemler sonucunda problemin bireyin gelişmesine verilen önemin yetersiz kalışı olarak niteledi. Kuzey Avrupa ülkelerini örnek gösteren Kihtir, çıkış yolu için 0-6 yaş gurubundaki çocukların eğitiminin niteliğinin değiştirilmesini işaret etti. Bulut ise “medya hakkı” kavramını öne çıkarırken, ifade özgürlüğü kavramının anlamındaki değişimlerin üzerinde durdu.
Sermayenin gazeteciliğe müdahalesi tartışıldı
Türkiye’de Gazetecilik ve Sermayenin Müdahalesi başlığıyla yapılan üçüncü oturumda ise geçmişten günümüze değin medya kuruluşlarındaki sahiplik ve idari yapıda gerçekleşen dönüşüme ilişkin değerlendirmeler öne çıktı. Gazeteci-yazar Çiğdem Toker’in konuşmasında “AKP’nin ikinci dönemi de diyebileceğimiz dönemde, medya kurumları aldırılan bir şey oldu” yorumu dikkat çekti. Cumhuriyet gazetesindeki yönetim değişikliğinin ardından gazeteden ayrılan Toker, buna ilişkin bir soruya ise “Cumhuriyet’in el değiştirmesindeki hukuki süreç benim içime sinmeyen bir süreçti. Bunu bir hukukçu olarak da söylüyorum” diye yanıt verdi.
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ceren Sözeri de medyadaki el değiştirmelerden ve gazetecilerin tutumlarından örnekler verdiği konuşmasında “Gazeteciler bugün bir aktarıcı olmaktansa daha aktif bir aktör olmayı yeğliyorlar. Ben buna ‘gönül indirmek’ diyorum; gönüllerini indirmiyorlar mesleğe. Gazeteciliği bir sıçrama tahtası olarak görüyorlar” ifadelerini kullandı.
Oturumun son konuşmacısı olan Kocaeli Dayanışma Akademisi’nden Adem Yeşilyurt ise Dayanışma Akademisi’nin kuruluşuna dair anekdotlar paylaşarak, ihraç edilmelerine rağmen akademik üretimlerinin sürdüğünü söyledi. Haber merkezlerinde özellikle muhabir kadrolarına yapılan müdahaleden bahseden Yeşilyurt, yöneltilen soru üzerine bürolarda yetki sahiplerinin sorumluluk alması ve gerektiği takdirde daha önce örneklerinde görüldüğü gibi iş bırakma yoluna gidilebileceğini ifade etti.
Medyanın cinsiyetçi yapısı ele alındı
Gazeteci Burcu Karakaş, Medyanın Cinsiyetçi Yapısı ve Medya Üretimlerinde Cinsiyetçi Söylem başlıklı konuşmasında, medyadan bilinen örnekler üzerinden cinsiyetçi söylem ve bu örneklerin yarattığı yankılar üzerine konuştu. Karakaş Özgecan Arslan cinayeti üzerinden, medyada çıkan haberlerle ilgili şunları söyledi:
“Özgecan Arslan cinayeti üzerine yapılan haberlerde Özgecan için sıklıkla kullanılan ‘evimizin kızı’, ‘sadece evine gitmeye çalışan masum bir kız’ algısı olmasa, medyada da toplumun diğer kesimlerinde de bu kadar ilgi görmeyebilirdi. Olayın ardından haber için Mersin’e gittiğimde, dönemin Başbakan’ı Ahmet Davutoğlu’nun taziye için aileyi aradığına şahit oldum. Özgecan için bu ‘evimizin kızı’ algısı bu kadar güçlendirilmeseydi o telefon gelmezdi bence.
Son oturum medyada güvencesizlik
Sempozyumun son oturumunda ise “Medyada Çalışma İlişkileri ve Güvencesizlik” başlığı altında, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Örgütlenme Sekreteri Mustafa Kuleli, DİSK Basın-İş Sendikası Genel Başkanı Faruk Eren ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir konuştu. Yücesan-Özdemir, konuşmasında tüm iletişim sektörüne ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yücesan-Özdemir, medya emekçilerinin işçi sınıfının bir parçası olduğunu ve sınıf kuramlarında yaşanan bulanıklaşmanın önüne geçilmesi gerektiğini vurguladı. Yücesan-Özdemir, konuşmasını “Medya emekçileri toplumun sözünü üretecek, umudu var edecek” sözleriyle noktaladı.
Sempozyum boyunca birçok konuşmacının sendikasızlaşma üzerine yaptığı yorumların cevaplanmaya çalışıldığı oturumun son kısmında söz alan Kuleli, “Buradaki kalabalık da gelen eleştiriler de çok güzeldi, bunlar bir beklentinin olduğunu gösterir. Beklentilerin altında kalmamak için 5 yıldır çok uğraşıyoruz. Gezi zamanında seçilmiş genç bir kadroyuz” ifadelerini kullanırken TGS’nin 6 toplu iş sözleşmesi yaptığını ve son olarak Reuters Ajansı’nı örgütlediklerini kaydetti. “Mesleği romantize etmekten vazgeçmeliyiz” diyen Kuleli, “Haberlerin okunması için bir mal sattığımızı kabul etmemiz gerek” ifadesini kullandı.
Bir diğer sendikacı olan Eren ise emek örgütlenmelerine yoğun bir saldırı olduğunu söyledi. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün sunduğu ve bağlayıcılığı olan noktalara bile uyulmadığını belirten Eren, son olarak sarı basın kartında yürürlüğe sokulan değişikliklerden bahsetti. “Kartları yenileme dönemi geldiğinde muhtemelen ben dahil pek çok arkadaşımın kartı iptal edilecek. İstemediklerine gazetecilik yaptırmayacaklar” ifadelerini kaydeden Eren, konuşmasını “Sokaktan korkuyorlar. Bizden korkuyorlar. Onların korkusu bizim umudumuzdur” sözleriyle bitirdi.
Sempozyum kapanmadan önce, geçtiğimiz günlerde ODTÜ Rektörlüğü tarafından kapatılan ODTÜ Medya Topluluğu öğrencileri söz aldı. Topluluk adına konuşan Süleyman Kaya, topluluklarının son zamanlarda gördüğü baskıyı ve seslerini duyurma çabasını şu sözlerle paylaştı:
“ODTÜ’de öğrencilerin sesi olmak, ODTÜ medyası olmak istiyoruz. Mezuniyetten beri, izinli çekim yapmamıza rağmen, sosyal medyaya yüklediğimiz görüntüler sebebiyle sorunlar yaşıyoruz. Tüm ekipmanlarımıza rektörlük el koydu. Üretime, kermeslerle, etkinliklerle ve öğrencilerin katkılarıyla devam edebiliyoruz. Son olarak kampüse polisin girmesiyle yaşanan olayları görüntüleyip, sosyal medyada paylaştık ve topluluğumuz kapatıldı. Kapatıldığımızı, bizim dışımızdaki öğrenci topluluklarına gönderilen bir e-posta ile öğrendik. Buradan sesimizi duyurmamıza yardımcı olmanızı istiyoruz.”
Haberi Duyur
Kısa Adres: http://gorunum.tk/21209
Yol: Ana sayfa » Yazılar » Medya Sempozyumu’na gün boyu yoğun katılım
Bir cevap yazın