Değişen tarihi doku Hamamönü
Hamamönü, bir çok tarihi ve kültürel güzelliğin bir arada bulunduğu küçük ve sempatik bir sokak. Şehrin ortasında ama çağın dışında olan bu güzellik şöleni sokak, bir yıl önce yapılan restorasyon çalışmalarından sonra yeni yeni tanınmaya başlanıyor.
Hamamönü, tarihi ve kültürel güzelliğin bir arada bulunduğu küçük ve sempatik bir sokak. Şehrin ortasında ama çağın dışında olan bu güzellik şöleni sokak, bir yıl önce yapılan restorasyon çalışmalarından sonra yeni yeni tanınmaya başlanıyor.
Ankara’nın en eski yerleşim yerlerinden olan Hamamönü Sokağı’ndayım. Hacettepe Hastaneleri’nin hemen yanında olmasından dolayı, Hacettepe Sokağı olarak da bilinen bu bölge, Altındağ ilçe sınırları içerisinde bulunuyor.
Tarihi ve kültürel güzelliklerin bir araya geldiği Hamamönü, bir yıl önce yapılan restorasyon çalışması sonunda tanındı. Küçük bir yer olan bölgede neler yok ki! Son dönem Osmanlı zamanından kalan evler, tarihi hamam ve camiler, İstiklal Marşı’nın yazıldığı Mehmet Akif Ersoy Kültür Evi ve bunun hemen yanında kalan Mehmet Akif Ersoy Parkı, Hacettepe Umut Evi, sempatik küçük bir saat kulesi, el sanatları dernekleri, hediyelik eşya sergileri, ebru sanatı ve heykeltıraşlık gibi faaliyetlerin de bulunduğu sanat sokağı ve daracık sokakları arasında kalan pek çok restaurant.
Tüm bu güzellikler içerisinde yürümeye başlıyorum. Burada yürümek bile bir huzur veriyor insana. Emin olun ki adımınızı attığınız her an kendinizi yüzyıllar öncesinde hissediyorsunuz. Bir müddet yürüdükten sonra, mahalledeki kadınların bir kaçının satış yaptığı bir sokağa giriyorum. Kadınların hepsi “İğne oyasının en değerlisi bende” dercesine tezgâhlarında el emekleri olan ve çoğunluğunu iğne oyalarının oluşturduğu, birbirinden farklı ürünlerinin satışlarını yapıyorlar.
Hemen bir tezgahın önüne geliyorum ve ürünlerini satan kadınla konuşmaya başlıyorum, adı Hatice. Kadın birkaç aydır bu işi yaptığını söylüyor. Zaten bölgedeki tüm satış sergileri de Ramazan ayında açılmış. Bölge daha bir yıl önce restore edildiğinden tam olarak ününü duyuramamış. Ürünlerini tezgahında düzenleyen Hatice Hanım bir yandan da göz ucuyla beni süzerek, Ramazan ayında belediye tarafınca düzenlenen şenliklerle Hamamönü’ nün tanınmaya başlandığını ve satışların da o günden sonra yapıldığını söylüyor. Restorasyon öncesi ve sonrasında burada neler değiştiğini soruyorum, Hatice Hanım başlıyor anlatmaya. Eskiden çöp konteynırlarının bile sokaklarında olmadığını söyleyen kadın, “Belli yerler vardı oraya dökerdik çöplerimizi, şimdi ise her gün çöp kamyonları geliyor” diyor. Ben sordukça Hatice Hanım da büyük bir iştahla sorulara cevap veriyor. 1 – 2 kişi bizi dinlerken, bir anda etrafımızda bu kişilerin sayısının arttığını görüyorum. Herkesin bu konuda söyleyecek bir şeyleri var. Önceleri mahallelerinden hiç kimsenin geçmediğini belirten sokak sakinleri, bölgenin sessiz ve tenha olduğundan dolayı herkesin buradan korktuğunu, şimdi ise pek çok kişinin yaşam alanlarına hayran kaldığını söylüyor. Köşede sessizce konuşulanları dinleyen yaşlı ama bir o kadar da dinç ve sempatik bir adam duruyordu. En sonunda dayanamayıp o da söylenenlere “Önceden harabeydi burası. Herkes gecekondu derdi, şimdi ise evlerimize konak diyorlar. Geçen gün Mısırlı bir turist bile buraya gelmişti” diyerek eklemede bulunuyor. Temizlik işçilerinin buraya gelip gelmediğini soruyorum. Gece 24.00’a kadar sürekli olarak burada olduğu bilgisini veriyorlar. Restorasyonla birlikte mahallelerine her gün çok sayıda kişinin girmesi onlar için bir tehdit arz edip etmeğini merak ediyorum. Gülüyorlar. İçlerinden biri eliyle sokaktaki kalabalığı göstererek, yıllardır yaşam alanlarından kimsenin geçmediğini ifade ediyor ve durumdan memnun olduklarını sözlerine ekliyor. Hemen yan tarafta bulunan bir evin önündeki bankta oturan, üç yaşlı adam dikkatimi çekiyor. Elinde baston olan adam, titreyen sesiyle bağırarak “Hayır efendim! Ben mahallenin şu anki durumundan hiç memnun değilim! Keşke sadece tamir edilip kalsaydı. Bir sürü uyanık gelip yeme-içme yeri açtı buraya. Tanımıyoruz da kimler, kimin nesiler!” diyor. Teşekkür ederek oradan uzaklaşıyorum.
Bu güzel dar sokaklarda yürüyerek etrafı inceliyorum. Tabii, zaman zaman da burada fotoğraf çekmeyi ihmal etmiyorum. Girdiğim bir sokağın sonunda küçük, sempatik bir saat kulesi karşıma çıkıyor. Tam da burada kırmızı bir fayton içinde iki kadın görüyorum. Yavaşça yanlarına yanaşıyorum. Önlerinde evde yapılmış olan poğaça, börek, yaprak sarması gibi pek çok farklı yiyecek görüyorum. Konuşmaya başlıyorum. Hamamönün’nde yaşamadıklarını ama yine Altındağ’da ikamet ettiklerini öğreniyorum. Kadınlar, restorasyon yapılmasaydı eğer bölgenin de tanınamayacağını dile getiriyorlar. Ayrıca mahallenin sadece yerliler tarafından değil, yabancılar tarafından da ilgi gördüğünü belirten kadınlar Afgan, Alman, Amerikan ve Japon gibi çok sayıda turistin de buraya geldiğini sözlerine ekliyorlar.
Kadınlarla konuşmam bitince faytonun sol tarafında bulunan bir el sanatları müzesine doğru yürümeye başlıyorum. İçeri girdiğimde binbir çeşit ürün görüyorum. El yapımı bastonlar, çiniler, kök boyayla desen işlenen masa örtüleri… Burası Türkiye genelinden 90 kadının yaptığı ürünlerin satıldığı bir el sanatları derneği. Kazanılan gelirler de bu 90 kadına pay ediliyor. Pek çok kişiyle yaptığım görüşmeler sonucunda restorasyon sonrasında burada ikamet etmeyen, hatta il dışından birçok kadının da iş sahibi olduğunu görüyorum.
Gizli kalan tarih ve bir ilk
Tarihi bir yöne de sahip olan Hacettepe Sokağı’nda, inanılamayacak kadar güzel sokaklarının hemen kenarındaki caddede bölgeye adını veren ve 24 saat açık olan Karacabey Hamamı’nı görüyorum. Buraya doğru ilerliyorum. İçerisinden bir adam çıkıyor. Adam hamamın sahibi olduğunu söylüyor ve başlıyor anlatmaya. Hamam 1440 yılında yapılmış. Hamamda kına gecesi ve yaş günü partileri de düzenlenebiliyor. Gelenlerin araçları için, kuruma özel otopark da burada mevcut.
Adam, bana en güzel tarihi değerlerden biri olan İstiklal Marşımızın yazıldığı Mehmet Akif Ersoy Kültür Evi ve Selçuklulardan kalan camilerin de burada olduğunu dile getirerek, restorasyon sonrası bölgeye gelen pek çok kişi tarafından ilk kez görüldüğünü sözlerine ekliyor.
Hamamın olduğu caddeden karşıya geçiyorum. Bir ara dikkatimi bir ev çekiyor, dönüp bakıyorum. Üzerinde “Hacettepe Umut Evi” yazıyor. Kapının önünde duran bir kadından burası hakkında bilgi alıyorum. Bu evin Türkiye’de kanser hastalarına yönelik olarak yapılmış ilk umut evi olduğunu ve Ankara dışından tedaviye gelen maddi durumu iyi olmayan hastaların burada konakladığını öğreniyorum.
Hava kararıyor, artık gitme zamanı. Saatlerin hızla akıp geçtiği bu dar sokakları ile tarihi ve kültürel zenginliğin bir arada olduğu Hamamönü’e “Sonunda değerini bulmaya başlamış” diyorum. Ankara Üniversitesi Cebesi Kampüsü’ne yürüme mesafesi uzaklığındaki, şehrin içinde ama çağın dışında olan bu yeri birçok kişinin de görmesi umuduyla bu farklı dünyaya veda ederek buradan uzaklaşıyorum.
Haberi Duyur
Kısa Adres: http://gorunum.tk/2020
Yol: Ana sayfa » Yazılar » Değişen tarihi doku Hamamönü
Bir cevap yazın