Murat Uyurkulak: ‘İsterdim ki babam bana bisiklet alsın’
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde söyleşiye katılan yazar Murat Uyurkulak, yazarlığa başlamasındaki etkenleri, 12 Eylül Darbesi’nde yaşadıklarını ve bunun hayatını nasıl etkilediğini anlattı.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, 7 Ekim Cuma günü 15.30’da Mülkiye Edebiyat Topluluğu’nca çevirmen ve yazar Murat Uyurkulak ile söyleşi düzenlendi. Farklı fakültelerden öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği söyleşide Uyurkulak, gelenlere keyifli dakikalar yaşattı.
Sol görüşlü bir ailenin çocuğu olduğunu belirten Murat Uyurkulak, “İyi karne getirdiğimde daha ucuz olduğu için babam hep kitap alırdı. Anadolu Lisesi’ni kazandığımda da kitap almıştı. İsterdim ki babam bana bisiklet alsın, atari alsın” dedi. Uyurkulak, Tol adlı romanını yazdıktan sonra 1998’de kendisini İstanbul’a çağırdıklarını, kitapta düzeltme yapmasını istediklerini ve daha sonra kitabını bastıklarını dile getirdi. 2006’da Har’ı yazan Uyurkulak, o zamandan bu yana kendisine yazar diye hitap ettiklerini belirtti.
Uyurkulak, Ernest Hemingway’e nasıl ve neden yazdığını sorduklarında, “Nasıl yazdığım seni neden ilgilendiriyor? Neden yazdığımı bana niye soruyorsun?” diye cevapladığını ve aslında neden yazdığını kendisinin de bilmediğini ifade etti. Okumayacağım kitabı yazmak istemem diyen Uyurkulak şöyle devam etti: “Kafası beş karış havada metinleri korkuyu ve polisiyeyi severim. Okumak istediğim metin ekonomik olmalı. Bazen güldürmeli bazen de hüzünlendirmeli.”
İlk şiirini lise yıllarında aşık olduğu bir kıza yazdığını söyleyen Uyurkulak, “Yazmayınca içim rahat etmiyor. Akıllı insan yazmaz. Hele roman hiç yazmaz” dedi.
“Korsana karşı değilim”
Edebiyat dergilerinin çok pahalı olduğunu söyleyen Uyurkulak, korsana karşı olmadığını, parası olmayınca korsan kitap aldığını belirtti. Uyurkulak, korsan satışlarını sistemle ilgili bir sorun olarak gördüğünü söyledi.
İnsanın kafası iyiyken yazdığı her şeyin başyapıt gibi geldiğini söyleyen Uyurkulak, “İçki içerek yazılmıyor. İki gün sonra okuduğunda çöpe gidebiliyor. Hatta bir gece öncesinde de içmem. Genelde sabahları yazarım. Yazarken çok zorlanıyorum” dedi. Yazmak değişik bir kimyasal tepkime, reaksiyon diyen Uyurkulak konuşmasına şunları ekledi: “Otururken aklıma bir şey geliyor, yazmak istiyorum. Bunu nasıl anlatabilirim diye düşünüyorum. Belki de yeterince cesur olmadığım için yazıyorum. Pankart yazmak, roman yazmaktan daha kolay ama polisle karşı karşıya kalmayı göze alamıyorum. Belki de beni gaza, tazyikli suya maruz kalmak korkutuyor.”
“2011’de yeni roman yayınlanmazsa canıma kıyacağım” diye bir e-posta aldığını belirten Uyurkulak, Har’ı yazdıktan sonra Merhume’ye başladığını ve süre uzadıkça okurlar tarafından baskıyla karşılaştığını anlattı. “Bazuka’yı psikolojik bekam için yazdım” diyen Uyurkulak, bazı okurlardan azar işittiğini dile getirdi. Har ve Tol’u film yapmak isteyenlere, “Kitaplar sizin. İstediğinizi yapın, beni karıştırmayın” şeklinde cevap verdiğini söyledi.
“Tolstoy’dan bahseden bir başbakan görmedim”
Murat Uyurkulak, yazmak herkesin işi olabilir, yazarak üreten insana dair kalıplaştırma yapamayız ama okumak ise bana, insanın dış dünyanın vaatleriyle, hazlarıyla, imkanlarıyla bağını koparması gibi geliyor dedi ve şöyle devam etti: “Ben Dostoyevski’den, Tolstoy’dan ya da başka bir yazardan bahseden bir başbakan ya da bir burjuva görmedim hayatımda. Herhalde onların fazla işi olduğu için okumuyorlar. Okumak okurun zengin olması, gelir düzeyinin yüksek olması demek değildir. İnsanın hayata karşı bir sıkıntı hissetmesidir.”
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kitap okuma alışkanlığımızın az demesini eleştirdiğini ve bunun riyakarlık örneği olduğunu dile getiren Uyurkulak, “Onlar kitap okumanızı istemez, edebiyatı sevmez. Paradan, ihaleden anlarlar. Yazacak insanlar olduğu gibi canı sıkılan, derdi olan, okuyacak insanlar da hep olacak. İyi bir kitabın hazzını hiçbir film veremez” şeklinde konuştu.
“Biz neden kasıntı bir ülkeyiz?”
Karnavalın, her şeyin imkân dâhilinde olduğu, olanaklı olduğu, herkesin gönlüne göre eğlenebildiği, istediğini söyleyebildiği bir aradalık hâli olduğunu söyleyen Uyurkulak şunları kaydetti: “Biz neden kasıntı bir ülkeyiz diye sorduğumda aklıma festivallerimizin, karnavallarımızın az olması geliyor. Mesela rakı karnavalımız olsa. Sokaklarda içsek, bağırsak, çağırsak. Ama böyle olursa ‘Mahallenin zibidisi, gecenin bir vakti nara atıyor’ deniyor. Oysa onun istihdam edileceği bir karnaval olsa, mahalledekiler de rahat eder. Karnaval önemlidir. Bir tür dökülmedir. Edebiyatta da böyledir.”
“İşçiler de okusa, film izlese”
Uyurkulak, siyasetle edebiyatı, siyasetle kültür-sanatı birbirinden ayırmak gerektiğini ve politik kimlik taşıdığını vurguladı. Bir yazar ya da kitap politik olmak zorunda değil diye devam eden Uyurkulak şunları ekledi. “İşçiler de okusa, film izlese ne güzel olur. Var olan sistemde bu pek mümkün değil. Emekçiler dünyayı üretim araçlarıyla değiştirir. Bu siyasi bir mevzudur. Fabrikalardaki işçiler okumuyor deniyor ama bu sistemde biz onlara bir şey götüremeyiz. Herkes her şeye ulaşamaz. Ulaşanlar azınlıkta olacak, ulaşamayanlar çoğunluk olacak.”
12 Eylül Darbesi’ne tanık olan Uyurkulak, Tol adlı romanının, 12 Eylül’ün iki tarafına kronolojik olarak serpiştirilmiş hikâyelerden oluştuğunu dile getirdi ve şöyle devam etti: “12 Eylül Darbesi’nde 9 yaşındaydım. Sabah 5.00’da kalktım. Kardeşim 1 yaşındaydı. Babam bavula elbiselerini koyuyor, annem ağlıyor, babaannem evde dolanıyordu. Amcam geldi kaçmak için para istedi.” Aynı evde iki gün önce şarkıların, türkülerin, marşların söylendiğini, hararetli tartışmaların yapıldığını belirten Uyurkulak, “İnanların gözlerinde umut, heyecan vardı. Bir günde her şey bitti. Ondan sonraki hayatımız kâbus gibiydi. Göçler, sürgünler başladı. Kaybolan insanlar, hapishaneye atılanlar” diye konuştu. Uyurkulak, 1988’de anne ve babasının duruma fazla dayanamayıp boşandığını, 12 Eylül’ü yaşamak, görmek için yetişkin olmak gerekmediğini dile getirdi. Durumun küçükken daha farklı ve hislerin daha yoğun olduğunu belirtti. 15-16 yaşlarında sosyalistlerle daha sık bir araya geldiğini ifade eden Uyurkulak konuşmasını şöyle sürdürdü: “Gerek İstanbul’da gerekse İzmir’de ruh sağlığı bozulmamış insanların olduğu bir tek parti binası görmedim. Siyasi sebeplerle işkenceye uğrayan, deliren insanlar vardı. Hepsine tanık oldum. 12 Eylül sonrasında artık birçok insan umudunu kaybetti. Kimisi alkolik oldu, kimisi her şeyi bırakıp reklamcı oldu. Dolayısıyla Tol’da karakterlerin gerçeklik efekti fazla olmuş olabilir.”
“Bir halkın ne olduğunu görmek için orada yaşamak gerekir”
Uyurkulak, oturdukları mahallenin ekonomik nedenlerle Kürt göçüne maruz kaldığını söyledi. Bir halkın ne olduğunu görmek için orada yaşamak gerektiğinin altını çizen Uyurkulak, “Diyarbakır’da 3 yıl yaşadım. Bir halkın gördüğü zulme, ayrımcılığa tanık oldum. Benim için kırılma noktasıydı. Bu sebeple Har’ı yazdım” dedi. Uyurkulak, Har’ı yazarken ıstırapları hafifletmek istediğini, sıcaklılık vermek ve okunabilirliği artırmak için fantazya yaptığını belirtti.
“Önemli olan siyasi mücadeledir”
Ege Üniversitesi’nde öğrenim görürken başından geçen bir olayı anlatan Uyurkulak, faşistlerle mücadele ederken bazı sol görüşlü arkadaşlarının sopalarla kantini basıp faşistleri oradan kovmayı önerdiklerini dile getirdi. Uyurkulak, “Coğrafi mevzi yoktur, ideolojik mevzi vardır” diyerek buna karşı çıktıklarını söyledi ve şunları ekledi: “Elbette ki bir an gelir, bazı sebeplerden dolayı sopaları çekmek zorunda kalabilirsiniz. Ama esas itibariyle faşizmle, kapitalizmle, zalimlerle mücadele etmek siyasî bir meseledir. Tuğla tuğla örmektir. Sabırlı olmak, yalpalamamak, tartışmayı elden bırakmamak, hiyerarşik yapılar üretmemek, kendi içinde demokratik olmak gerekir. Bu gibi durumlar uzun bir siyasi mücadele gerektirir. Silahı alıp gitmek zorunda kalabilirsiniz ama önemli olan siyasi mücadeledir.”
“Devrim aşağıdan gelecek”
Kaybedecek en az şeyi olanların devrimi gerçekleştirebileceğinin altını çizen Uyurkulak, “Devrim aşağıdan gelecek. Devrimi yapanların içinde ise öncelikle suçlular ve hırsızlar olacak. Çevresi duvarlarla kaplı sitede oturup, lüks arabalara binenlerden, belli imtiyazlara sahip kişilerden bir şey beklemek pek mümkün değil” dedi. Vicdansız bir dünyanın vicdanının olduğunu düşünüyorum diyen Uyurkulak konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Çok değerli Müslümanlar tanıyorum. Paranın dini imanı olmadığı gibi, sermayeye karşı verilen mücadelenin de dininin ve imanının olmaması gerektiğini düşünüyorum. Sınıfsal ve mülkiyete karşı mücadeleyi solcu ve Müslüman herkes verebilir.”
Murat Uyurkulak kimdir?
Murat Uyurkulak, 1972’de Aydın’da doğdu ve sonrasında İzmir’de yaşamını sürdürdü. Radikal gazetesi dış haberler servisinde çalıştı ve Milliyet Sanat, Gate, Radikal Kitap dergilerinde yazıları yayımlandı. 12 Eylül’ü konu alan Tol isimli romanı 2007’de Almanca’ya çevrilen Uyurkulak’ın, Har ve Bazuka adlı iki romanı daha ve öyküleri bulunuyor.
Haberi Duyur
Kısa Adres: http://gorunum.tk/1010
Yol: Ana sayfa » Yazılar » Murat Uyurkulak: ‘İsterdim ki babam bana bisiklet alsın’
Bir cevap yazın