Sırrı Süreyya Önder ile söz meclisten içeri
Sırrı Süreyya Önder, film setlerinden meclise uzanan yolculuğunu, milletvekili olduktan sonra yaşadıklarını ve parlamentoya dair ilk izlenimlerini Görünüm’ e anlattı.
Yönetmen, yazar, televizyon programcısı ve oyuncu olan Sırrı Süreyya Önder, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu saflarından katıldığı 12 Haziran 2011 seçimlerinde öteki adayların aldığı oyun iki katıyla İstanbul milletvekili seçildi. Sırrı Süreyya Önder ile memleketin ağır sorunlarını ve siyasi gündemini değil, milletvekilliği ve parlamentoya dair ilk izlenimlerini konuştuk. Önder, 5 Aralık 2011 günü TBMM’deki odasında Görünüm’ün sorularını yanıtladı.Yüksek Seçim Kurulu, arkadaşlarının milletvekili adaylıklarını kabul etmediğinde “Fırıncıya söyleyin, ekmek de vermesinler” diyen Sırrı Süreyya Önder, 12 Haziran seçimleri öncesinde katıldığı bir televizyon programında “Kürt müsünüz?” sorusuna, “Hayır Türküm ama bu sorun çözülene kadar Kürdüm” cevabını vermişti. Memleketin en ciddi konuları hakkında konuşurken şiirlerden, halk deyişlerinden, masallardan ve efsanelerden yararlanan güler yüzlü tavrıyla sıra dışı bir politikacı görünümü veren Önder, Şişli’de arkadaşlarının üzerine gaz bombası atıldığında polislerin karşısına çıkıp, “Alın ulan bu canı!” diye meydan okumuştu. Meclis’teki ilk konuşmalarının birinde, “Zorunlu askerliğin olduğu yerde şehadet olmaz” demiş ve ilk önergesinde kravat takmama özgürlüğü kadar başörtüsü takma özgürlüğünü de savunmuştu. Konuşurken karşımızda milletvekilliğine pek de ısınamamış olmalı ki, “Bir dönem yapıp kaçacağım!” diyen, üniversite yıllarında yaşamış olduğu şehir için, “Ankara’yı terk ederken bir daha kuş olsam üzerinden uçmam demiştim. Büyük konuşmuşum” diyerek duygularını dışa vuran ve gözlerinin içi sürekli gülen bir insan vardı.
“Milletvekilleri kendi iradelerini yansıtamıyor”
Bir sinemacı gözü ile Meclis’in hiç “sinematografik” olmadığını ve çok karamsar bir ortam olduğunu belirten Önder, Meclis hakkında şunları söyledi: “Katılımı önceleyen 550 tane milletvekili var. Bunların tek tek iradesini ve katılımını önceleyen bir işletim sistemi yok. Bu, biraz Siyasal Partiler Yasası ile ilgili bir şey. Meclis’te aslında, bizim grubu saymazsanız üç kişi var. Üç tane genel başkan ve kendi parti grupları. Onlar ne derlerse öyle oluyor, kimi isterlerse o konuşuyor, istediklerini söyletiyor. BDP-Blok grubu, bu anlamda 20 kişiyse, 20 kişilik değişik bir görünümü ve işleyişi var.”
“Parlamento saat 19.00’dan sonra başkalaşıyor”
Meclis’te saat 19.00’a kadar süren Meclis yayınlarının kesilmesinin ardından, milletvekillerinin davranışlarının değiştiğini, bu durumun kendisini şaşırttığını ve aynı zamanda güldürdüğünü ifade eden Önder, kavgacı milletvekillerinin yerine, “Adam sen de boş ver, ne olacaksa olsuncuların” geldiğini söyledi. Kendisini en çok kızdıran durumun ise, muhalefetin sesinin kısılmasına yönelik atılan adımlar olduğunu belirten Önder, bu konu hakkında şunları dile getirdi: “Eskiden komisyonlar Meclis’in ana faaliyetlerinden, en önemli damarlarından birisi konumundaydı. Bu komisyonların görüşmeleri de televizyonlar tarafından canlı olarak izlenirdi. Şimdi burada, muhalif bir sesin kamuoyu tarafından bilinmesinden rahatsız olan hükümet, Meclis çoğunluğuna dayanarak bu sesin duyurulmasını engelliyor. Buna dönük, her türlü kısıtlayıcılık, fena hâlde canımı sıkıyor.”
“Sorun kravata odaklanmamalı”
“Genel Kurul salonunda yer alan milletvekilleri, bakanlar, TBMM teşkilat memurları ve diğer kamu personelinden erkekler ceket ile pantolon giyer, kadınlar ise tayyör, ceket ve pantolon giyer, dini inancının gerekli kıldığı başörtüsünü takabilir” ifadelerinin yer aldığı, kendi imzası da bulunan kılık kıyafet önergesi ile ilgili konuşan Önder, sorunun kravata odaklanmaması gerektiğini söyledi. Her anlamda üniforma anlamına gelecek, yani tek bir forma sokacak şeylere ezelden beri karşı olduğunu dile getiren Önder, “Buna karşı olmaya da devam edeceğim. Kişisel sebeplerim de var, bende böyle bir kültür olmadığı için kravatı takım elbiseye uyduramıyorum. İnsanların beyinlerindeki düşünceler ve burada yaptıkları önemli. 21.yüzyılda bu türden barajları saçma buluyorum” açıklamasını yaptı.
“Kimsenin ince şeyleri durup anlamaya vakti yok”
Meclis’in, bir sanatçı olarak kendisini yıpratacağını düşündüğünü ifade eden Önder, “Meclis’in, bana bir şey katacağı fikrinde değilim. Belli bir aşındırma olacak, bundan kendimi korumaya çalışıyorum. Meclis’te bir sanatçı olmasının hiç esamisi okunmuyor. Bu duruma Gülten Akın’ın ‘İlkyaz’ şiirinden bir dizeyle cevap vermek istiyorum” dedi. Önder, “Ah, kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya” diyerek Meclis’in hâlinin de şiirdeki gibi olduğunu söyledi. Önder son olarak, tekrar milletvekili olmayı düşünmediğini, gecelerini sinemaya ayırdığını ve her gece senaryo çalışmaları yaptığını belirtti.
Haberi Duyur
Kısa Adres: http://gorunum.tk/934
Yol: Ana sayfa » Yazılar » Sırrı Süreyya Önder ile söz meclisten içeri
Bir cevap yazın