Anadilde eğitim sorunu için ne dediler?
Son günlerin önemli tartışma konularından biri olan ana dilde eğitim sorununu uzmanlara ve öğrencilere sorduk.
Dünyada bir çok ülkede farklı yöntemlerle çözülmeye çalışılırken, Türkiye’de anadilde eğitim sorunu son yıllarda kamuoyunda tartışılmaya başlandı. Bir yandan bazı sivil toplum kuruluşları tarafından anadilde eğitim ile ilgili farklı çalışmalar yürütülürken, Türkiye’de konuyla ilgili olarak Meclis’te görüşmelere halen başlanmadı
Eğitimin diliyle ilgili görüştüğümüz Ankara Kürdi-Der Genel Başkanı Ahmet Aday, eğitimin toplumun anadiliyle olması gerektiğini belirtirken, “Toplumların bilime ve gelişmeye ihtiyacı var. Tabii ki bunlar eğitimle olur. Eğitim de toplumun anadiliyle olur. Her insanın doğarken duyduğu ilk dil, o insanın ana dilidir. İnsanlar kendi ana dilleriyle konuşmalı, dünyayı tanımalı öğrenmelidir” dedi.
Kürdi-Der olarak, kendi imkânlarıyla Kürtçe dil eğitimi verdiklerini bildiren Aday, öğrencilerinin Kürtçeyi bilmeyen ya da Kürtçe konuşmasını bilip okumasını ve yazmasını bilmeyen kişiler olduğunu belirtti. Öğrencilerinin çoğunun Kürt olduğunu ifade eden Aday, şöyle konuştu: “Öğrencilerimiz içinde Türk arkadaşlarımız da var. Bunlar; memurlar, doktorlar, öğretmenler ve üniversite öğrencilerinden oluşuyor. ‘İngilizceyi nasıl öğreniyorsak Kürtçe’yi de öyle öğrenmek gerekir’ diyorlar.”
Verdikleri eğitimi, bir atölye çalışması olarak yürüttüklerinin altını çizen Aday, devletten bağımsız olarak çalıştıklarını ve devletten destek görmediklerini vurguladı. Çalışmaları gönüllü öğretmen adaylarıyla bir yürüttüklerinin bildiren Aday, “Bu çalışma Kürtçeyle tanıştırma çalışmasıdır. Buraya Kürtçe öğrenmek için talepte bulunan arkadaşlarımızı kurlara tabi tutarak bir çalışma gerçekleştiriyoruz. Ardından eğitim çalışmalarımız buna göre şekilleniyor” diye konuştu.
“Kürtçe, Eğitim Dili Olmalıdır “
Kürdi-Der olarak taleplerinin okullarda Kürtçe’nin eğitim dili olarak kullanılması olduğunu bildiren Aday şöyle devam etti: “Türkçenin yanında Kürtçenin de öğretilmesi gerekir. Tekçi bir anlayış toplumların ihtiyaçlarına cevap vermiyor. Bu anlayış bir şekilde bugünlere kadar geldi. Ama bu anlayış şu anda toplumların ihtiyaçlarına cevap vermiyor. Ve bu anlayış artık yürümüyor; çünkü insanların ana dilde eğitim talepleri var. Bunun bir şekilde mutlak sağlanması gerekir. Bir ülkede bütün toplumlar kendi öz değerleriyle yaşamalıdır ki o ülkeye demokratik ülke diyelim. Her toplum anadilinde eğitim yapabilmelidir. Bu, gelişmiş dünya ülkelerinde böyledir. Bunun kurslarla değil, okullarda devlet imkânlarıyla yapılması gerekir.”
Başka dernek ve kuruluşlardan talep gedikçe, buralara gönüllü öğretmen yollayarak Kürtçe öğrenimi sağlamaya çalıştıklarını söyleyen Aday, bu dernek ve kurumların, Türkiye’de yaşayan ve 20 milyon kişinin konuştuğu dili, bu şekilde öğrenmek istediklerini belirtti.
‘Toplumu Uyandırmak İçin Yapılan Bir Çalışmaydı’
Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) yaptığı boykotun, toplumun dikkatini çekmek, toplumu uyarmak ve uyandırmak için yapılan bir boykot olduğunu vurgulayan Ahmet Aday, BDP’nin bu boykotu sistemi uyarmak ve Kürtçe anadilde eğitim talebinin olduğunu bildirmek amacıyla yaptığını ifade etti.
İleriki dönemlerde farklı politikalarla Kürtçe anadilde eğitim talebinde bulanacaklarını bildiren Aday, sözlerini şöyle sürdürdü: “En son kendi okullarımızı kurup eğitim verme durumumuz da olabilir. Devlet kanalında yapılan Kürtçe yayını ve birkaç üniversitede açılan Kürtçe bölümlerini biz pek de samimi bulmuyoruz; çünkü bu dilin ilk önce anayasada yer alması gerekir. Türkiye anayasasında böyle bir dil bulunmamaktadır. Hatta bilinmeyen bir dil olarak algılanmaktadır.”
“Ekonomi ve sağlık sorunu, anadilde eğitimden önce gelir”
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Türk Dili dersini veren Okutman Dr. Kemal Ateş, yabancı ülkelerde resmi dilin öğretildiğini, bu ülkelerde tarih ve coğrafya derslerinin başka dillerde öğretilmediğini belirtti. Ayrıca Ateş, başka dileri de öğrenmek isteyenlerin öğrenebileceklerini, aynı zamanda seçmeli ders olarak da Kürtçe’nin öğretilebileceğini dile getirdi. Matematiğin İngilizce verilmesine de karşı olduğunu belirten Ateş, “Öğrencilere tarih ve coğrafya dersini Kürtçe öğretsek, sınavı da Türkçe yaptığımızda öğrencilerin başarısız olma ihtimalleri çok yüksek ve üniversitelere girmeleri de zorlaşır. Öğrenciler yerel dillere fazla zaman ayırıp uğraştıkları zaman resmi dili öğrenemiyorlar ya da geride kalıyorlar. Açıkçası anadilde eğitimi ve aynı zamanda Kürtçe kaynakları da sınırlı buluyorum” dedi.
Dış güçlerin bu olaya etkisi büyük olduğunu belirten Ateş, şöyle devam etti: “Keşke dışarıdan karışılmasa da bu sorunu içeride halletsek. Üzerimizde proje üretilen bir devletiz. Ortadoğu öyle bir yer ki, bu coğrafya huzur bulmaz. Anadilde eğitim verilirse bu kez başka sorunlar karşımıza çıkarırlar. Belli sınırları çizmek çok zordur. Biz sürekli projeler dayatılan ülke olduğumuz için bu sorunlar çözülemez. Öncelikle ekonomi ve sağlık sorunları çözülmeli. Bunlar anadilde eğitimden önce gelir. Anadil kavramı bir metafordur. Doğduğu coğrafyanın dilidir. Yeryüzünde dört bine yakın dil var. Dört bin dilde eğitim yapılabilir mi? Belli şablonlarla hareket etmek lazım. Bu dillerin hepsiyle eğitim yapmak zor. Eğitim yapılabilmesi için bu dillerin edebiyatı olması lazım ve matbaayla erken tanışması gerekir. Bu dillerin hepsiyle eğitim olmaz, eğitim yapılabileceğine inanmıyorum.”
“Diğer dillerde yaşatılsın yaşasın”
Makedonya’nın Gostivar kentinde Makedonca ve Arnavutçadan sonra üçüncü resmi dilin Türkçe olması ve tabelalara Türkçenin de eklenmesi gibi Türkiye’de de Kürtçe açısından böyle bir durumun söz konusu olup olamayacağına ilişkin soruyu ise Ateş, şöyle cevapladı: “Makedonya’dan önce Yugoslavya vardı ve sonra Yugoslavya parçalandı. Böyle bir durumun söz konusu olabilmesi için Türkiye’yi Yugoslavya gibi parçalamak gerekir. Kesinlikle diğer dillerin yok olmasından yana değilim, onlar da yaşatılsın, yaşasın derim.”
“Eğitim dili olması için edebiyatının olması gerekir”
“Türkçenin yerini Kürtçe alabilirdi, fakat edebiyatın olması gerekir. Bu coğrafyada Türkçe yer aldı, Kürtçe büyük dillerin yani Farsça, Arapça ve Türkçe gibi dillerin gölgesinde kaldı. Bunu baskılarla açıklamak doğru değildir” diyen Ateş, Divan Edebiyatı’nın yazarı Ahmede Xani ve modern edebiyatın kurucusu olan Mehmet Uzun’un varlığının Kürt edebiyatının varlığını kanıtlayıp kanıtlayamayacağına dair soruya “Bunların önemi büyüktür. Ama yeteri kadar olduklarını düşünmüyorum” diye cevapladı.
“Dil hakkı evrensel bir haktır”
Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. M. Kemal Coşkun ise anadilde eğitim ile ilgili şunları söyledi: “Anadilde eğitim isteği, başta insan hakkı olarak kabul edilen şeylerdir. Alman filozof Heidegger ‘Dil insanın evidir’ der. İnsan dil ile düşünür. Herhangi bir adama ‘sen bu dili konuşma’ dediğinde, aynı zamanda, ‘düşünme’ diyorsun. Çünkü insan kendi dili ile düşünür. Bu sorunun tartışılacak bir yanı yoktur. Kürt ya da Laz bir insana ‘Sen bu dili konuşma’ demek bir lütuf değildir. Yani eğitim hakkı başta haklı bir taleptir. Soru bu yüzden yanlıştır. Başta insan hakkı olarak kabul edilmek zorundadır. Bir şeyi biz beğeniyoruz ya da beğenmiyoruz diye hak olmaktan çıkmaz. Evrensel bir haktır.”
“Bölünmeden öte birleştirici bir özelliği var”
“Türkiye’de anadilde eğitim için yeterli hakların verilmemesinde bazı ülkelerle karşılaştırıldığında ciddi sorunların görülmesi, Türkiye deki ulus devlet anlayışı ve üniter yapıyla ilişkilendirilebilir mi” sorusunu M. Kemal Coşkun, şöyle yanıtladı: “Olabilir tabii. Bunlara da biraz nesnel bakmak gerekir. Ulus devlet anlayışı kurulurken, farklı devletlerde farklı şekilde karşımıza çıkmaktadır. Örneğin İngiltere’de Galler, İskoçya gibi ülkelerin olması gibi. Bizim ulus anlayışımız Fransa’dan kalmadır. Aslında baktığımızda Atatürk en güzel tanımı yapmıştır. ‘Kendini Türk hisseden herkes Türk’tür. Sahiden öyledir. Türklük doğuştan mı gelir. Böyle bir saçmalık olur mu? Bunlar hayali olarak kullanılır. Cumhuriyet kurulduğunda bu şekilde zorunlu olarak davranılmış olabilir. En azından o dönem için. Ama bu dönemde bu şekilde hareket etmemek gerekir. Farklı kültürlere ve farklı dillere hak çerçevesinde bakmak gerekir. Tabii ki hepsine değil. Çünkü kültür gerici bir şeydir. Açıkçası ‘Kürtçenin eğitim dili olması bazı sorunlara yol açacaktır’ kanısına katılmıyorum. Bölünmeden öte birleştirici bir özelliği vardır. Ben bu sorunun süreç içinde çözülebileceğine inanıyorum.”
“Diller kullanılmadığı için yok olabilir”
Coşkun’un dillerin yok olma nedenlerini açıklayıp Kürtçenin kaybolan diller arasına alınıp alınamayacağı soruna yanıtı şöyle oldu: “Kürtçenin en azından yok olduğunu söylemeyebiliriz. Ama kullanılmadığı zaman yok olma tehlikesi olabilir. Dillerin bazıları kullanılmadığı için yok olabilirler. Bazı yerlerde de insanlar konuşturulmadığı için diler yok olma tehlikesi geçirmektedirler. Örneğin Kürt meselesinde olduğu gibi. Ama bölgede bu dili konuşan nüfusun oldukça fazla olması ve bu dili konuşması bu dilin yok olmasını engellemektedir. İletişim dili olarak kullanılması gerekir, yoksa kaybolan diller kategorisine girebilir.”
“İnsanın kendi ana dilinde konuşması bir haktır”
“Bir ülkede dilsel ve kültürel hakların verilmemesi ne gibi çatışmalara yol açar” sorusuna ise Coşkun, şöyle cevap verdi: “Öncelikle, insanın kendi ana dilinde konuşması bir haktır. Aynı şey, yaşanan türban meselesi içinde söylenebilir. Bu tür şeylere özgürlük diye bakmam, hak diye bakarım. Hak başka, özgürlük başka bir şeydir. İnsanın kendi anadilinde konuşması özgürlüktür dersen, iş başka bir boyuta varır. Çünkü özgürlük soyut bir şey değildir. Soyut olarak ele aldığımızda şöyle bir şey dememiz gerekir: ‘Bırakın herkes istediğini yapsın özgür olsun.’ Böyle bir şey yok, ki böyle bir şey olamaz. Çünkü özgürlüğü toplumsal yaşam içerisinde değerlendiririz. Mesela dil için söyleyelim. Bugün Kürtçe baskı altına alınan bir dildir. Kürtçenin tamamen serbest olduğunu düşünelim. 2050’lerde bir baskı aracı olabilir. Nasıl bir Türkçe baskı aracı aynı şekilde Kürtçe de olabilir. Türkçeyi devlet nasıl dayatıyor, Kürtçe de böyle olabilir. Bunun ölçütü yoktur. Ölçütümüz şudur: Bugün buna izin verilmiyor mu, verilmesi gerekir. Yani baskı aracı olacak diye bu dili yok sayamayız. Birgün baskı aracı olduğunda ona karşı da mücadele edecek birileri kesinlikle çıkar. Mesela türban meselesi. Ankara Üniversitesi’nde türban serbest olabilir. Bir hak olarak görülebilir. Buna hiç de itirazım yok. Ancak aynı türban, Kırıkkale Üniversitesi’nde bir baskı aracı olabilir. Herkes her istediğini yapsın, istediği gibi davransın demek aslında özgürlükçü bir şey olmayabilir. Yani her zaman özgürlükçü bir şey olmaz, o manada söylüyorum.”
İlef’li öğrencilere sorduk
Türkiye’de tartışılmakta olan anadilde eğitim sorununu hakkında aldığımız cevaplar şöyle:
Şükran Ezgi Tuncel
Ana dilde eğitimin verilmesinden yanayım. Çünkü öğrendikleri dilde eğitim görenlerin daha başarılı olacağına inanıyorum. Türk kökenli olamama rağmen ana dilde eğitimi sonuna kadar savunuyorum. Ana dilde eğitimle sınırlı kalınmamalı, ana dilde sınav da yapılmalı. Kürtçe bilen, konuşan birine Türkçe sınava tabi tutmak, başarısını düşürür. Her sözlü kültürün bir yazılı kültürü de olmalı. Ana dilde eğitim sadece üniversiteyle sınırlı kalmamalı, ilkokulda lisede de verilmeli.
Ana dilde eğitim verilmeli ve sonuna kadar da desteklenmeli. Ben Hemşin’im ama bizim orada Türkçe de konuşuyorlar. İlk olarak Türkçe öğrendim sonra Hemşinceyi öğrendim. Bu yüzden pek zorlanmadım. Sürekli Kürtçe konuşulan veya Çerkezce konuşulan bir yerde Türkçe eğitim verdiklerinde ister istemez zorlanacaklardır. Türkçenin yanında kendi ana dilleriyle de eğitim verilmeli. Bundan dolayı ana dilde eğitimin verilmesinden yanayım.
Mustafa Erğun
Anadilde eğitim bir kültürün gelişmesi için en önemli etkendir. Şöyle ki; Kürt kültürüne baktığımızda tarihten bu yana resmi dil veya öğrenim dili olmamasına rağmen zengin bir edebiyatı var ve kendini buna rağmen var etmesini bilmiştir. Eğitim verilmiş olsaydı eğer, Türkçe yazan ve ürünleriyle çoğu dünya çapında ün yapmış şair ve yazarlardan çoğunun Kürtçe yazıyor olabileceğini unutmamak lazım.Türkiye’de anadilde eğitim talebi doğal bir taleptir, herkes anadilinde yazma ve konuşma hakkına sahiptir. Bu açıdan baktığımızda kesinlikle anadilde eğitim yapılmalıdır.
Ana dil bir halkın namusudur, değeridir. Demokratik bir hak değil, doğal bir haktır. Ana dil o dili konuşan halkın birincil hakkıdır. Bunu talep etmenin ötesinde, mücadelesinin de verilmesi gerekir. Eğitim kurumlarında sosyal bilimler ve Fen bilimleri de ana dilde verilmeli. Dili öğrenmekle beraber düzenlemeler de gerçekleşmelidir.
Ömer Öcalan
İnsanların doğuştan kendileriyle getirdikleri haktır. Ana dilde eğitim talepleri yerine getirilmeli. Ben Türkçeyi 8-9 yaşındayken öğrendim. Okula başlarken tabii ki zorlanıyordum. Türkçe öğrenmenin yanında eğitim derslerinin Türkçe verilmesinden çok zorlanıyorduk. Bu da başarısız olmamıza neden oluyor. Kendilerini Ana dilleriyle daha iyi ifade ederler, ihtiyaçlarını daha iyi karşılayabilirler. Bu hakkı talep eden topluluk varsa kesinlikle verilmeli. Kürtçe dilinin alt yapısını ve eğitmen eksiğini Irak’taki Kürdistan Özerk bölgesinden giderilebilir. Uluslararası sözleşmelerde ve BM sözleşmesinde bu haklar açıkça belirtilmiştir.
Çağrı Boyacı
Anadilde eğitim bir karışıklığa sebep olacağını düşünmüyorum. Anadilde eğitim bir insan hakkıdır. Dünyada birçok ülkede uygulanmaktadır. İnsanların anadilinde eğitim alması kişilerin eğitim sürecini daha sağlıklı bir şekilde sürdürmesini sağlar. Eğitim dili bir dayatma olmamalıdır. Eğitim hakkının temelinde anadilde eğitim vardır. Türkiye’de böyle bir şeyin gerçekleşmesi, eğitimde bölgeler arasındaki eğitim seviyesindeki farklarının kapanmasını sağlar. Türkiye’de anadilde eğitim uygulaması gerçekleşecekse alt yapısı sağlam bir şekilde oluşturulması ve çeşitli grupların bu durumu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasına izin verilmemesi gerekir.
Filiz Nişancı
Anadilde eğitime karşıyım. Çünkü; bizim anadilimiz Türkçe’dir. Ben Laz’ım, kendime ait bir dilim, bir geçmişim var. Ancak ülkemizin birlik ve beraberliğine önem veriyorsak, eğitim dilimizde Türkçe olmalıdır. Eğitim dilinin Lazca, Kürtçe, Çerkezce gibi çeşitli dillerde yapılması, anadilinde eğitim almış o insanların bir gün devlet memuru olduklarında eğitim aldıkları dili kullanmak istemelerine neden olacaktır. Bu da ülkemizde ikililik ortamına sebep olur. Anadilimizi savunmak istememiz gayet doğal, ancak bunu kamusal işlerle alakalı olarak kullanmak istememeliyiz.
Zuhal Acarca
Resmi dilin Türkçe olarak kalması şartıyla anadilde eğitim verilebilir. Ancak bu eğitimin de belirli kalıplara oturtulması gerekmektedir. Diğer yabancı dillerin seçmeli dersleri gibi istenilen anadilde seçmeli olarak müfredata girebilir. Bunun için seçmeli ders uygulaması tüm Türkiye’de uygulanmalıdır. Bu tür bir uygulamanın ülkemizde kargaşaya neden olmayacağını düşünüyorum. Aksine çeşitliliğe önemli bir katkı sunacağı umudundayım. Anadilde eğitim talebinin ülkenin bölünmezliğine darbe vuracağına dair düşünce hakim, ben tek başına bu talebin ülkenin bölünmesine sebep olacağını düşünmüyorum.
Haberi Duyur
Kısa Adres: http://gorunum.tk/2088
Yol: Ana sayfa » Yazılar » Anadilde eğitim sorunu için ne dediler?
Bir cevap yazın